Edward Young on sekizinci yüzyılda, "İnançsız bir astronom delidir," demiş. Bu sözden hareketle deli sayılmak riskine karşı ibadet etmeliyiz. Ama "ne"ye ibadet?
Gözümüzün önünde duran şey Engin, karmaşalı ve sevimli bir evrenden ibaret. Az önce söylediğimiz egzersiz gibi egzersizden herhangi bir özel dinsel sonuç çıkmıyor. Üstelik astronomi dinamiklerine, dünyaların evrimini birazcık anlarsak dünyaların doğduğunun ve öldüğünün, insanlar gibi bir ömür süreleri olduğunun farkına varır, evrenin Hayat kaynağının bir yer olduğunu ve dolayısıyla Hayat olması itibariyle acı ve ölümün de yer aldığını bilirdik. Örneğin, evrimlerinin son dönemine gelmiş yıldızlardan söz ettik; süpernova infilaklarından bahsettik. Çok daha geniş kapsamlı infilaklar da var. Galaksilerin merkezinde olan patlamalardan kuasarlar oluşuyor. Daha başka patlamalar da oluyor ki bunlardan da küçük kuasarlar oluşuyor. Nitekim Samanyolu'nda da, merkezde, otuz bin ışık yılı uzaklıkta bir dizi infilaklar olduğu biliniyor. Ve, eğer daha sonra fikir yürüteceğim üzere, hayat ve belki de zeka evrende olan şeyler ise, demek oluyor ki gezegenlerin tümden tahrip oluşu, yok oluşu söz konusudur ve evrende bu durum rutin olarak ve sık sık rastlanmaktadır.
«Çocukluğumuzdan beri zorlandığımız otantik duygularımızdan vazgeçme durumuna karşı mücadele edemezsek insanlığın yenilgiye uğraması ve gerçek kimliğimizi yitirmemiz tehlikesi söz konusu olur. Doğarken insanlığı içimizde taşımaktayızdır. Ama buradan gelişen çoğunlukla sadece, insanlığın sesini taklit etmekle birlikte insanın yüreğine ihanet etmiş olan sahte bir görüntü olur. Sonra da İngiliz şair Edward Young'un daha 18. yüzyılda söylemiş olduğu şey gerçekleşir: "Orijinal olarak doğuyor, ama kopya olarak ölüyoruz."»