Hiçbir gelecek, geçmişinden bağımsız anlaşılamazdı. Lakin hayal ve rüya yoluyla dahi olsa geçmişe dönmek ne kadar acı vericiydi Rabbim!
Geçmişin aslında hiç geçmeyen olduğunu işte bu esnada anladım.
"Peygamberler, kalp hastalıklarının tabibidirler. Bu hususta aklın faydası ve katkısı, sadece bu gerçeği anlamamızı sağlamaktır. Yani bu durumda yapılması gereken, nübüvvetin doğruluğunu kabul etmek ve bir tek bu yolla anlaşılabilecek hususları akılla anlamaktan aciz olduğu-
nu itiraf etmektir. Tıpkı gözleri görmeyen bir kimsenin kendisine yol gösteren rehbere teslim olması gibi aklımızın yapacağı tek iş de, elimizden tutarak bizi peygamberlerin yoluna teslim etmektir. Aklın etki alanı ve varabileceği son nokta, işte buraya kadardır. Buradan sonra ise tabibin kendisine sunduğunu anlamaktan başka, aklın hiçbir
etkisi ve işlevi yoktur. On yıllık uzletin bana öğrettiği yegâne hakikat işte budur."
"Allah'ı tanımadan ve onun varlığından habersiz olarak yaşamak, öldürücü bir zehirdir. Nefsin arzularının peşinden koşarak Allah Teâlâ'ya isyan etmek, kalbi helak eden bir hastalıktır. Kalbe hayat veren șeye gelince o, Allah'ı tanımak yani marifetullahtur. Nefsin arzularına karşı gelerek Yüce Allah'a ibadet etmek, kalpte meydana gelen ve gelecek olan bütün hastalıklar için șifa kaynağıdır. Kalplerin gerçek tabipleri nübüvvet nuruyla eşyanın cümle hakikatini bilen peygamberlerdir. Böylece kesin olarak anladım ki kalp hastalıklarına ilaç olarak peygamberler tarafından sınırları ve çerçevesi çizilen
ibadetlerin bu hastalıklar üzerinde nasıl bir etkiye sahip oldukları akıl sermayesi ile kavranamaz. O zaman yapılması gereken șey, bu hususlarda peygamberlerin sözüne uymaktan
ibarettir. Zira Peygamberler, ibadetlerin bu şifalı etkilerini akıl sermayesi ile değil nübüvvet nuruyla bilirler."