Bizler düşmanımız da olsa iyiliği emreder, kötülükten men ederiz. İncinsekte, incitmeyiz. Bizler ötesiz insanlar olmaya namzetmişiz, insanları ötekileştirmeyiz.
Bizler Taif’te taşlandığı halde kendisini taşlayan ellerden umudunu yitirmeyen Allah’a teslim olmuş bir peygamberin (sav) ümmetiyiz.
Bizler kendisini öldürmeye gelenlerin şahsı manevisinde dirildiği, yeniden hayat bulduğu bir peygamberin (sav) talebeleriyiz..
İslama düşmanlık edenlere “bir an dahi taviz vermezken bile” gene düşmanlarımızın hidayeti için mücadele eden neferleriz..
Asr-ı saadette olduğu gibi kıyamete kadar hak ve batıl mücadelesi insanlık var olduğu müddetçe devam edecektir.
Bu minvalde insanların üzerini çizen değil, o insanlar için yeni sayfaların açılmasına vesile mücahidler, mücahidelerden olalım inşallah..
Vesselam..
Bir ahlâkî duruş olan muhafazakârlıkla partilerin iktidar aracı olarak kullandıkları siyasî muhafazakârlık birbirine çok uzak dünyalar. Siyasî muhafazakârlık aile, gelenek ve din gibi kurumları sömürerek muhafazakâr değerleri oya dönüştürür.
Mümtaz’er Türköne
Tesettürlü olduğu halde kalbi harama kayanları, namaz nefsine ağır geldiği halde Kudüs’ü dert edenleri, faize bulaştığı halde ihtiyaç sahiplerini unutmayanları ve ismi, vasfı ne olursa olsun günaha bulaştığı halde merhametini yitirmeyenleri tahkir etmeyelim.
Zarfları var ama mazrufları yok.
Zarf varsa Allah’ın izniyle bir gün o mektup yazılacaktır.
Dua edelim..
İnsan ilişkilerin de 3 yanlış 1 doğruyu götürmez. 3 kişiden gördüğün kötülük için “zaten insanlar hep böyledirler” diyemeyiz. Nereden biliyoruz 4. kişi doğru kişi olacak belkide ?
Hayat bu herkes bir mücadelenin derdi ile yaşıyor.
“Sen sadık olmaya bak. O vakit sadakatli doğrular seni bulacaktır.”
Saklı olan, paylaşılmayan, değerli olandır; hayat gibi. Kierkegaard : "hayatını saklayan güzel yaşıyordur" der. Güzel olan cevherdir, saklanır. Herkesin beğenisine sunulan hayat ise taşı yaldız ile boyayıp parlatmaya benzer.
Cihan Çetinkaya
Mesela, bir parti bana binler vecihle sıkıntı verdiği halde, hatta otuz senede hapisler de, tazyikler de olduğu halde, HAKKIMI HELAL ETTİM. Ve azaplarına mukabil, o biçarelerin yüzde doksan beşini tezyif ve itirazlara, zulümlere maruz kalmaktan kurtulmaya vesile oldum ki, “Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez(Fatır Suresi;18)” ayeti hükmünce kabahat ancak yüzden beşe verildi. O aleyhimizde ki partinin şimdi hiçbir cihetle aleyhimizde şekvaya hakları yoktur.
Ölü yaşayanlar olmamız gerekirken yaşayan ölüleriz. Ölümü unutmuş, Allah’ın kudretine burun kıvırmış, kendisine gereğinden fazla anlam yükleyen tipler olduk. Yeniden banka hesabımıza, takım elbisemize, ünvanımıza çok anlam yüklemeye başladık.
Deprem bizi kendimize getirmeliydi…
Hazret-i Ebu Bekir Efendimiz kendisine getirilen sütü içti. Sonra helalden olmadığını anlayınca, parmağını boğazına sokarak kay etti, çıkardı. O kadar zahmetle çıkardı ki, yanındakiler ölüyor sandılar. Ve şöyle dedi;
Ya Rabbi! Elimden geleni yaptım. Midemde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım!”
Hazret-i Ömer Efendimz de Beyt-ül mâla ait zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içtiği zaman, böyle yapmıştı. Abdullah bin Ömer hazretleri buyurdu ki:
“Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça, kabul edilmez, faydası olmaz."