Anlatacak veya diyecek hiçbir şeyim yok çünkü okuduğumdan ne yazık ki (muhtemelen benşm yetersizliğim) hiçbir şey anlamadım. Neden? Bunu sordum kendime, neden? Bir insan neden böyle bi kitap yazar ve okuyanlar bunu nasıl sever. Bana göre zaman kaybı, hoş zaten çok kısa anca 1-2 saatinizi alır ama ben herhangi bir övgüyü hakedecek bir şey göremedim.
Mavi SakalMax Frisch · Yapı Kredi Yayınları · 2019225 okunma
Sadece tek bir hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.
Öncelikle şunu söylemem gerek; eğer Anna Karanina’yı okumadıysanız ve okumayı düşünüyorsanız ilk önce onu okuyun. Çünkü Milan Kundera spoiler veriyor haberiniz olsun.
Neyse konuya gelelim. Ne yalan söyliyim ne okuduğumu bilmiyorum. Roman, tarih, felsefe, kişisel gelişim? Hiçbir fikrim yok. Ama bu demek değilki zevk aldım. Müthiş bir kitap. Her sayfasında bir bir mesaj, hayatın anlamına dair bir söz var.
Yalnız okuması kolay değil. Belki alışık olmadığımdan belki de doğrusu bu ama dipnot hiç olmaması biraz can sıkıcı. Bazı şeyleri anlamak için, yani kştabım gerçekten ne demek istediğini anlamak için felsefe bilmeniz lazım. Biraz sanat tarihi, özellikle müzik hatta Bethowen, biraz da Çekya tarihi. Yani Permenides veya ebedi dönüş veya biraz Nietzsche olmadan, kurguyu kafanızda oturtmanız biraz zor olabilir. Tabi bu kişiden kişiye değişir.
Hepimiz okuduğumuz kitaplardan farklı anlamlar çıkarırız. Özellikle romanlardan. Benim bu kltaptan analdığım, hayatı bir kere yaşıyoruz ve yapacağımız seçimlerin hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu veya olacağımı bilememizin ihtimali yok, bu sebeple başkası için bir hayat değil kendimiz için yaşamalıyız. Mutlu olmak bencillik ister ve sen mutlu olabilirsen başkalarını mutlu edebilirsin.
İnsanları dinlemeye zorlayamazsın. Kendilerine uygun zamanda, ne olduğunu ve altlarındaki dünyanın havaya uçmasının sebebini merak ederek bizim gibi bakmaya başlamaları gerek.
Kitaplar unutmaktan korktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızca. Hiç sihşrli tarafları yok. Sihir sadece kitapların söylediklerinde, evrenin parçalarını masıl dikerek bizim için giysi haline getirdiklerinde.
Harika bir distopya. 1950 lerde yazılmış olmasına rağmen gelecek ile ilgili öngörüleri inanılmaz. Özellikle insanların okumaktan uzaklaşarak enformasyon çağında olduklarına dem vurup ( aslında yaptıklarıyla bulundukları çağın alakası yok) “Survivor” daki yarışmacıları aynı kitaptaki gibi ailesinin bir parçası gibi benimsemesi müthiş.
Şu anda cidden de kitaptakine benzer olarak insanlar uzaklaştı okumaktan. Amacım yargılamak değil ama artık her şeyin en kısasını, özetini istiyoruz. Kafa yoracak bir şeye harcayacak zamanımız yok gibi davranıyoruz. Bilgisayarda, tablette, akıllı telefonda ve televizyonda bizi düşündürecek şeyleri görmeye tahammülümüz yok. Değişen renkler ve pikseller var sadece hayatımızda. Üzücü olayları yok sayıyoruz, her şey sadece eğlence merkezli.
Bu kitap belki bir uyanış, belki de uyanış için bir çağrı. Şu an yaşadığımız çağda ve içinde bulunduğumuz toplumda kitapları belki fiziksel olarak yakmadık ama kafamızın içinde yakıyoruz yavaş yavaş.