Şu sanayi devrinin dinozorları gizemli bir hastalığa tutulmuş. Kriz diye tekrar edip duruyorlar, ve nasıl yenileceği bilinmiyor.
Kimsenin gerçekten neler olduğunu bildiği yok ve bu da tedirginlik yaratıyor. Çocukların kapitalizmcilik oynadığı kum havuzunda oyunun kuralı kayboluvermiş.
- Offff, nereye koydun? Senin elindeydi daha az önce!
- Hiç de bile! Şimdi sendeydi…
Çünkü düzen hapşırınca ufalıyoruz, titrek, cansız halimizi geri buluyoruz. Sanki sessizlik, kendi kendine dökülen cüzamlı bir duvarmışcasına ortamın sessizliğinden birtakım söylentiler kopuyor. Ve bunlar “yeniden yapılanma”, “gözden geçirme” gibi sözleri salık veriyor. Bizim iş yerinde, meteoroloji hizmetinde bile çalışan sayısının indirilmesinden söz ediliyor, duyan da daha az hava olayı olduğunu ya da denizlerin kapatılacağını zanneder.
Bu gençler her zaman ciddi bir şekilde tartışmaz. Karşılıklı olarak birbirlerinin bam teline basmamaya büyük özen gösterir ve kendi kutsallarını da titizlikle korurlar. Alay konusu olmamak için her şeyi yaparlar. Yine de bir kere incinmeye görsünler, ya karşılarındakini ya da kendilerini öldürecek kadar kafaya takarlar. Bu yüzden de tartışmaya girmekten hiç hoşlanmazlar. Nabza göre şerbet verecek lafları iyi bilirler. Esasen “hayır” anlamına gelen tek bir kelimeyi bile onlarca farklı şekilde rahatlıkla ifade edebilirler. Bir tartışma doğmadan karşı tarafla uzlaşmak için göz teması kurarlar. En sonunda gülerek el sıkışırlarken hepsinin aklından geçen tek kelime şudur: “Gerizekalı!”
“Eğer kötü bir davranışta bulunduysanız, pişmanlık duyun, elinizden geldiği kadar durumu düzeltin ve bir dahaki sefere daha iyi davranmaya bakın. Ne sebeple olursa olsun hatanızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.”