Kitap Tanzimat döneminde yaşanan çağdaşlaşma durumları üzerinedir. Çağdaş bir insanın sahip olması gereken özellikler verilir. Bunun yanında çağdaş olmak isteyen ve olamayan kişi de verilir.
Bakış açısı, sadece romancıyı ilgilendiren bir konu da değildir. Herhangi bir romanı değerlendirmek isteyen bir eleştirmenin de bu konuda duyarlı olması gerekir.
Bir romanda, "anlatıcı" ile "anlatılan" arasındaki mesafenin dengeli bir çizgide tutulmasında, romanın dil ve üslubunun biçimlenmesinde, nihayet romanın sağlıklı bir yapıya sahip olmasında, seçilen ve uygulanan bakış açısının önemi büyüktür.
Anlatıcı, anlatı sisteminin vazgeçilmez öğesi olduğuna göre, onu bu sistemin dışında düşünmek mümkün değildir; dün vardı, bugün de, yarın da var olacaktır.
Erken dönem romancıları, ilk zamanlar kendilerini bir destan sunucusu gibi görmüşler ve romancılarını, sanki bir okuyucu kütlesi karşındaymışçasına "yüksek sesle okunmak üzere" kaleme almaya özen göstermişlerdir.
Bu anlatıcı tipini seçen bir romancı, söz konusu yöntemin sağladığı imkanlarla olaylara uzaktan ve yakından, dıştan ve içten bakabilmekte; yerine göre yüzeysel, yerine göre derinlemesine tahliller yapabilmektedir.
"İlahi=tanrısal" konumda bulunan anlatıcı, görevini yerine getirirken kendini gizlemek gereğini duymaz; varlığıyla, sesi ve etkileme gücüyle her yerde hazır ve nazır olduğunu hissettirir.