Ve bu dünyada başkasının acısından sonsuza kadar kaçabilmek mümkün değildi. Çünkü dünya o kadar büyük bir yer değildi. İnsan nerede olursa olsun, dünyanın öbür ucundaki bir trajedinin sonuçlarına bir gün elbet maruz kalıyordu. Kendisinden ne kadar uzakta olursa olsun, bir savaştan çıkan dumanı er geç ciğerlerine çekiyordu..
Ahmed Arif edebiyatçıların mektuplarının yayımlanmasıyla ilgili olarak şunları söylemiş:
"[...] Belki halk için, okuyucu için gerekli değil ama; edebiyat tarihçileri için, eleştirmenler için gerekli olabilir. Türkiye'de henüz bu gelenek yok. Ama bir gün o da olur. Mesela Victor Hugo'nun sevgilisine yazdığı, Baudelaire'nin hizmetçisine yazdığı mektuplar Fransa'da çok değerli belgeler olarak sunuluyor. Elbet bir milletin kültürü onlar da."
Öyle hissediyordum ki o kirli insan elini, Yahudi'nin, Protestan'ın para kazanma hırsında. İnanılan bu dünya dışından gelmesi gerekir beni benden alabilmesi için. İsmi fark etmez. Tanrı, Allah, Jah... Her neyse, benden olmamalı! Bendeki çıkarcılığı, kıskançlığı, hırsı onda da gördüm mü, soğurum yazdıklarından. Ama ben bilirim ki yine insandır onları ortaya serpiştiren. O kutsal kitaplara kanlarını karıştıran. İnanırsam bir gün boyun eğerim iyiliğe. Ama matbaadan çıkmış bir kitaba inanmamı beklemek, zekamla alay etmek dışında, benden insanın kötülüğünü unutmamı beklemek olur. Tanıdığım o iğrenç türü de unutursam bir gün, inanırım elbet yazılanların hepsine...
Dürüst olalım... Dinler ve Tanrılar! Hepsi ben ölünceye kadar.
bir gün çekip gideceğim ben bu şehirden
geride hiçbir anı bile bırakmadan
bindiğim trenler belki hiç bilmeyecek
bir küçük istasyonda nasıl indiğimi
yağmurlu bir gece hangi istasyonda
yitik yıldızlara bakacaksın ardımdan.
ne kadar acı varsa bırakacağım
söylenmemiş sözlerle yalan aşkları
paslı zincirleri, mahpus türkülerini
kara bir sis gibi çöken umutsuzluğu
bir gün çekip gideceğim ben bu şehirden.
kitaplarım, şiirlerim bekleyecekler
yürüdüğüm sokaklar bekleyecekler
her sabah selam verdiğim akasya
her sabah selam aldığım taş duvar
ve uçsuz bucaksız bu keder denizi
bir gün elbet dönüşümü bekleyecekler.
Ey dünya nimetlerinin sefasını sürenler! Yakında bu nimetlerden ayrı düşeceksiniz. Şairin biri ne güzel dile getirmiş:
Ey çocuk! Dinlersen sesi duyabilirsin.
Acele et,yoksa fırsatı kaçırabilirsin.
Nimetler içinde sefa sürsen de
Er ya da geç elbet bir gün öleceksin.
Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar.
Hür ve mesut bir şarkı halinde,
Penceremizden uzanır nur.
İstediğimiz şekilde doğar gün,
Dilediğimiz gibi yağar yağmur.