Kâle erâġibun ente ‘an âlihetî yâ ibrâhîm(u)(s) le-in lem tentehi leercumennek(e)(s) vehcurnî meliyyâ(n). Kâle selâmun ‘aleyk(e)(s) seestaġfiru leke rabbî(s) innehu kâne bî hafiyyâ(n). Vea’tezilukum vemâ ted’ûne min dûni(A)llâhi veed’û rabbî ‘asâ ellâ ekûne bidu’â-i rabbî şekiyyâ(n)
Babası şöyle karşılık verdi: “Ey İbrâhim! Ne o, yoksa sen benim putlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bundan vazgeçmezsen yemin ederim ki seni taşa tutup öldürürüm. Şöyle uzun bir müddet benden uzak dur. Gözüm görmesin seni!”. İbrâhim dedi ki: “Sana selâm olsun! Rabbimden seni bağışlamasını dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lutufkârdır.”. “İşte ben sizden de, Allah’ı bırakıp taptığınız putlardan da uzaklaşıyor, yalnızca Rabbime el açıp yalvarıyorum. Umuyorum ki, Rabbime dua etmekle ümitlerim boşa çıkmayacak, mahrum ve perişan olmayacağım.”
Elif Şafak romancılığının yanısıra tabii ki bir akademisyen ve ilk önemli çalışmalarını Mevlana üzerine yapmış. İlk romanı Pinhan bu akademik altyapının roman formunda bir yansımasıydı.
Elif Şafak romanı Aşk'ı pembe kapağıyla satın alıp geleneksel bir aşk romanı bekleyenleri hayal kırıklığına uğratıyor, çünkü bu roman her ne kadar Amerikalı Musevi ev hanımı Ella ve gizemli Sufi Aziz'in yavaş gelişen aşk hikayesiyse, daha fazlasıyla Mevlana ve Şems-i Tebrizi arasında gelişen ve Şems'in felaketiyle sonuçlanan dostluk, tamamlanma - ve bir başka düzlemde - aşkın hikayesi. (Bu arada erkek okuyucuların beğenmemesi nedeniyle kapağın yeniden gri olarak basıldığı hikayesi doğruysa gerçekten üzücü, biraz erkekler için özel olarak üretilen Coke Zero balonunu anımsatıyor).
Mevlana ve Şems'in hikayesi, "gizemli bir Sufi yazarın yayınlanmak üzere teslim edilmiş romanı" formatı kullanılarak anlatılıyor. Tabii bu çok kullanılmış bir edebi mekanizma ama bu romanda da gayet başarılı.
Roman dili her zamanki gibi biraz çetrefilli ama benim kuşağımın anlayamayacağı bir şey yok, yine de bence Elif Şafak dili en iyi kullanan yazarlardan biri.