Lakapları arasında yedi iklimin "sahipkıranı"; "karaların ve denizlerin kahramanı" ve "melik ve sultanların efendisi" de vardı.
Sayfa 473 - Selenge Yayınları
Hazreti Sahipkıran eşsiz bir insandı.
Sayfa 466 - Selenge Yayınları
Reklam
Yeryüzündeki memleketler, Sahipkıran'ın nazar–ı himmetinde bir hiç değerindeydi. O yüzden dünyadaki bütün şehirleri zapt etmedikçe kafası rahat etmeyecekti.
Sayfa 436 - Selenge Yayınları
Timur'un, İzmir'i fethi
Bu fetih, Müslümanlar için büyük bir bayram oldu. Kafirleri kılıçtan geçirdiler ve kaleyi yerle bir ettikten sonra kesilen başlardan minareler yaptılar. Bu arada gemilerle yardıma gelen Ferengler, kalenin yerinde olmadığını görünce şaşkın vaziyette denizde beklemeye başladılar. Sahipkıran, kafirlerin kellelerini makhalelerle onların üzerine atılmasını emretti. Karşısı bu kelleleri görünce korkuya kapılıp kaçtılar. Böylece İzmir iki hafta gibi bir zaman zarfında ele geçirilmiş oldu. O bölgedeki ahali bu haberi duyunca şaşkına döndüler ve özellikle Yıldırım Bayezid hayran oldu.
Sayfa 404 - Selenge Yayınları
Tüm kaynaklar bu konuda aynı şeyi söylemiyor
Şerefüddin Yezdi: "Yıldırım Bayezid için padişahlara mahsus otağ kurmuşlardı. Sahipkıran ona karşı son derece saygılı davranıyor, her gün huzuruna kabul edip sohbette bulunuyor ve teselli ediyordu." İbni Tagrıberdi: "Timur, her gün onu huzuruna getirtir, alay eder ve laf sokuştururdu. Bir defasında arkadaşlarıyla birlikte içki meclisi düzenledi. Öfkeli bir şekilde Osmanoğlu'nu getirtti. Osmanoğlu zincirlerini sürükleyerek geldi. Onu önüne oturttu ve onunla sohbet etti. Sonra ona esir aldığı cariyelerin elinden içki içirdi ve tekrar tutuklu bulunduğu yere gönderdi." (en-Nuctmu'z-Zahire, 12/267)
Sayfa 394 - Selenge Yayınları
Bayezid'ın esir edilmesi ve Timur'la arasında geçen konuşma
Sultan Mahmud-han, Yıldırım Bayezid'e yetişip yakaladı. Yatsı namazı vaktinde Yıldırım Bayezid'i dergah-ı alempenaha getirdiler. Sahipkıran, ellerinin çözülerek saygılı bir şekilde huzura alınmasını emretti. Bunun üzerine onu Sahipkiran’ın huzuruna saygılı bir şekilde getirdiler. Hazret, onu görünce büyük saygı gösterdi, karşısına oturttu ve şöyle dedi: "Defalarca sana nasihatte bulunduk, dinlemedin. Bu olayın sorumlusu sensin. Sana mektuplar gönderdim ve sonunda mecbur kalıp geldim. Öbür türlü bizimle barış içinde yaşar, bu günü de görmezdin. Ola ki insaf yoluna gider, Müslümanlar zarar görmez diye bu kadar sabrettim. Eğer benim sözüme girip, sulh içinde kalsaydın, gazaya çıkman için sana ordu verirdim. Ordudan başka mal, silah, at ve savaş aleti gerek olsaydı onu da gönderirdim. Yoklamak için Kemah kalesini istedim ve dedim ki, iyi bir kişini gönder de anlaşma yapalım. Hiçbirini yapmadın ve karşı çıkmaktan başka bir seyle meşgul olmadın. Bu yüzden de şu güne kaldın. Eğer şu başına gelen iş benim başıma gelseydi, bana ve ordumuza ne yapacağın herkesin malumu. Ama Hak sübhanehu ve teala zaferi bana nasip etti, bense sana ve adamlarına iyilikten başka bir şey düşünmüyorum." Yıldırım Bayezid utandı ve hatasını kabul edip "Evet, ben hata ettim; Sahipkıran'ın sözünü dinlemedim ve bu ahvale düştüm. Eğer Sahipkıran beni affedip bağışlarsa, ben çocuklarım hayatta olduğumuz sürece hizmetten başka iş yapmam" dedi.
Sayfa 393 - Selenge Yayınları
Reklam
138 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.