112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Din İstismarı
Din istismarı üzerine yazılmış makalelerden oluşan bu küçük eser konuyu FETÖ tecrübesi üzerinden ele alıyor. Din istismarı, Dini değerlerin buharlaşması, Geçmişten günümüze din istismarı, Bizi aldatan bizden değildir, Dini kaldıraç yapmak ihaneti, Batıda ve Türkiye de dini gruplar, Değerlerin metalaştırılması, Din mühendisliğine karşı sıratı
Din İstismarı
Din İstismarıKolektif · Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları · 201718 okunma
Allaha itaat ediniz.Resulullaha itaat ediniz ve sizden olan emir (ulul emre) itaat ediniz. Bu ayette ulul emirden kastedilen Halbuki bu Resule veya aralarında yetki sahibi kimselere götürürlerdi,onların aralarından işin iş yüzünü arayanlar onun ne olduğunu bilirlerdi. Ayetinin işaretiyle hüküm çıkarmaya gücü yeter alimler ile ümmet tarafından kendilerine Allahin hükümlerini uygulama yetkisi verilen ve buna sıkıca sarılıp ondan asla ayrilmayan yöneticilerdir.
Reklam
İtaat, iradesinden vazgeçen için, dünyanın bütün hatalarını yapabilme özgürlüğüydü! İtaat, kişinin, kendi başına işlemeye asla cesaret edemeyeceği suçları gerçekleştirebilmesinin müthiş bir yoluydu! İtaat, her gün farklı bir olarak uyanılan bir rüyaydı! Öyle bir rüyaydı ki insan kendini sürekli bir şeyler yaparken görüyor ama gerçekte onları
Sayfa 224Kitabı okudu
Toplumsal hiyerarşinin doğuşu, beslenme ile siyaset arasındaki bağı açıpa çıkarır.[...] İster özel ister kamusal alanda, eğer bir kişi birine bağımlıysa, yiyecek karşılığı ona itaat eder.[...] Yiyecek, bu durumda davranışları belirler. Elias Canetti de, kimi zaman kırbaç ya da hapis veya ölüm tehdidinin yol açtığı ‘’korku ve itaat’’in yerini daha farklı bir emretme gücünün alabildiğine, emir verenin ‘’yiyecek vaadi’’ ile emirlerine itaatin sağlandığına dikkat çeker ve bu durumu ‘’emretmenin ehlileştirilmesi’’ olarak nitelendirir ... [s.77]
Açlık ve susama sebebiyle yemek ve içmek ister. Bunun için iki askere muhtaçtır. Biri zahirde, el, ayak, ağız, diş, mide gibi. Diger batında, yemek ve içmek isteği gibi. Dışardaki düşmanlardan korunması için iki askere ihtiyacı vardır: Biri zâhirde, el, ayak, silah gibi. Diğer batında, hışım ve gazab gibi. Görmediği gıdayı istemesi ve görmediği düşmanı defetmesi mümkün olmadığına göre, idrak etmeye, anlamaya ihtiyacı vardır. Bir kısmı zahirdir. Beş duyu organı olan göz, burun, kulak, dil ve el gibi. Bir kısmı da bâtındadır. Onlar da beştir ve yeri dimağdır. Hayal kuvveti, düşünme kuvveti, ezberleme kuvveti, hatırlama kuvveti ve vehim kuvvetidir. Bu kuvvetlerden herbirinin hususi işleri vardır. Bir tanesine zarar gelirse insanın işi, dünyada da ahirette de aksar. Bu dıştaki ve içteki askerler, kalbin emrindedirler. Kalb ise hepsinin amiri ve padişahıdır. Dile emir verince hemen konuşur. Ele emredince tutar. Ayağa emredince, yürür. Göze emredince, bakar. Düşünce kuvvetine emir verince, düşünür. Hepsini onun isteğine ve emrine vermişlerdir. Böylece bedeni muhafaza ederler. Bu, azığını alıncaya, avını elde edinceye, ahiret ticaretini bitirinceye ve kendi saadet tohumunu ekinceye kadar devam eder. Bu askerlerin kalbe itaat etmesi, meleklerin Allahü Teala'ya itaat etmesine benzer ki, hiçbir emrine muhalefet edemezler. Hatta yaratılış icabı olarak ve isteyerek, emrolunanı yaparlar.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hedeşenen fetihleri tamamlayıp Medîne’ye döndüklerinde, Tâif reisi Urve bin Mes’ûd, nefes nefese arkalarından gelmiş ve müslüman olmuştu. Ardından Tâif’e dönerek kabîlesini İslâm’a dâvet etmeye başladı. Ancak bir zamanlar kendilerine İslâm’ı teblîğ için gelen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i bile taşlayan bu insanların Urve’ye karşı tavrı daha da sert oldu. Onu ok yağmuruna tutarak şehîd ettiler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, müslüman olup kendisine vazîfesi iâde edilen Hevâzin reisi Mâlik -radıyallâhu anh-’a Tâişileri sıkıştırması için emir verdi. Bu emir dolayısıyla Mâlik’in zaman zaman hücûm etmesi üzerine kalelerinde mahsur kalarak dışarı çıkamayan Tâişiler, nihâyet iyice usandılar ve kabîlenin ileri gelenlerini Medîne’ye gönderdiler. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Sakîf heyetini, kalbleri yumuşasın diye, mescidde misâfir etti.3Temsilciler, geceleyin okunan Kur’ân-ı Kerîm’i, ashâbın teheccüd namazında okuduğu sûreleri ve müslümanların beş vakit namazlarında saf oluşlarını seyretmekte idiler. Sakîf heyeti namazdan affedilmeleri şartıyla îmâna gelip itaat edeceklerini bildirdiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onların bu tekliflerini: “Rükûsuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur.” diyerek reddettiler. (Ebû Dâvûd, Harâc, 25-26/3026)
Sayfa 511 - Erkam Yayınları
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.