Ulema bilgiyi/hakikati rivayetten bağımsız olarak hiç bir zaman anlamamışlardır. İbn-i Cezvi (Allah ona rahmet etsin) bu usulü çok güzel yerli yerine oturtmuş bir durumdadır. Hata ve kötülükleri bir şekilde şeytanla ilişkilendirmiştir. Bunu yaparken de kaide olarak şeytan'ın varlığını günah işlemeye ruhsat olarak göstermemiştir; aksine birer
Sıklıkla şu soruya muhatap oluyorum:
Müslümanların dini ve davası haktır. Müslümanlar dışındakiler bâtıl. Hal böyle iken Hak yolda olan Müslümanlar “geri kalmış”, dağınık, perişan, güçsüz bir vaziyette olduğu halde bâtıl ehli olan insanlar “ilerlemiş”, birleşik, kudretli ve kuvvetli. Sırf bu sebeple bugün yeni nesillerimiz arasında İslam’ın hak
Bu şekilde davranıyorum, şunu yapıyorum ama bu gerçekte ben değilim. Ben sadece aracıyım, mekanik bir kol, hesapçı bir beyin ve otomatik hareketim. Ama herhangi bir durumda yargılayan ya da karar alan değilim. Bunu neden yaptın? Çünkü emir öyleydi. Yani bu şu demek: Karar verme yetkisini üzerime almadım, hatta seçme şansım da pek olmadı. Eylemlerimin yazan ben değilim. Ben basit bir aracıyım. Ve dolayısıyla: Sorumlu değilim.
Bu gönderiyi alıntılama sebebim.... çok komiksinizzz laaaaa gerçekten....
al sana kaynak
Günümüzde İslam dininin ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda geldiği pek bilinmez, bilinmesi de istenmez. Ancak, bu topraklarda yaşayan bir çoğumuzun bilmediği, ya da bilmek istemediği bu tarih, aslında ders diye anlatılan o taraflı tarihi
Türkler için "sıradan" olan şey herhangi bir dine geçmektir. İslamlaşmanın bu bapta olağan dışı bir tarihselliği bulunmaz, sadece sonuçları diğerlerinden çok farklı olduğu için şu anda böyle bir çalışmada konuyu tartışıyoruz.
Dinin hedefi, insan ruhunu selâmete kavuşturma davasıdır. Bu yoldaki intisap, bedenle, soyla, sopla değildir; iman, ahlâk ve sâlih amel iledir: Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla, itaat ve teslimiyet iledir. Dinin emir ve yasaklarını yerine getirmeyen kötü huylu bir kimsenin şu yahut bu soydan gelmiş olması ona bir şey kazandırmaz.