İrlanda’ya kaçıp, sizin gibi meslekten bir felsefeciyle karşılaşmam ironik bir durum; felsefeci diyorum, çünkü siz her ne kadar askerim deseniz de, aslında felsefecisiniz. Yalnız siz, aralarından ayrıldığım o insanlardan daha fazla ölüm saçıyorsunuz. En azından onların fikirleri -o saçmalıklara 'fikir’ payesi biçmek de yanlış gerçi ama- makineli tüfeklerle sokaklara saçılmaz, oysa sizin ölümcül soyutlamalarınız bir sürü insanın ölümüne yol açıyor. Tutkunuza sempati beslemediğimi sanmayın; bu haliyle dünyayı yalnızca bir deli onaylayabilir. Siz herşeyi bir çırpıda değiştirecek bir kaldıraca sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz; ancak bu, tam da karşı çıktığınız düşünürlerin pek sevdiği o bütünlük düşünden başka bir şey değil. Bu dönüşümün bedelini kim ödeyecek? Siz değil, halk. Siz kim oluyorsunuz da, insanları topu topu -o da eğer şanslıysanız- ekonomiyi farklı bir biçimde düzenlemeye yarayacak bir kıyamete sürüklüyorsunuz? Geçimlerini ineklerini sağarak kazanan insanlar açısından bu neyi değiştirecek ki? Bu süreçte insanları daha önceden sahip oldukları çok az şeyden de yoksun bırakırsanız ve o insanlar artık gün yüzü göremeyecek hale gelirlerse, o zaman o Hıristiyan cehenneminizde çekebileceğiniz en büyük eziyetler bile hafif kalır sizin için. Tarih barbarlıktır, elbette. Oysa ben, başka bir şeyi sökebileceğim korkusuyla, bu ağdan tek bir iplik çekerken dahi dehşet duygusunu yaşıyorum. Bu belki korkaklık; belki sizdeki kesinlik duygusuna da imreniyorum. Ama eninde sonunda kendi korkaklığımı sizin kesinliğinize tercih ederim. En azından daha az kan dökülür.
Wittgenstein