Az önce özne olarak "ben"i kullandım. 7 Haziran 1913 günü öğle saatlerinde bir fayton tutanın ben olduğunu söyledim. Ancak bu sözcük (ben) bile bir muğlaklık taşımakta, çünkü her ne kadar aradan dört ay geçmiş de olsa, hala o zamanki "ben"in yaşadığı evde de otursam ve onun yazı masasına kurulmuş, onun dolma kalemi ve onun eliyle de yazsam, o zamanki, yani 7 Haziran tarihindeki "ben" değilim artık. Tam da yaşananlar dolayısıyla o zamanki insandan alabildiğince sıyrılmış durumdayım, yabancılaşmış ve soğuk bir edayla onu dışarıdan izliyorum; onu, hakkında çok ve önemli şeyler bildiğim ama artık bizzat ben olmadığım bir oyun arkadaşı, bir ahbap, bir dost gibi tarif edebilirim.
"Peki ya aşk?.." diye devam etti Gringoire.
"Ohh, aşk!" dedi kız, sesi titriyor, gözleri parlıyordu.
"Aşk iki iken bir olmaktır. Bir erkekle bir kadının birbirine karışıp bir meleğe dönüşmesi...Aşk, cennet demektir."