Dune serisinin 4. kitabıyla birlikte tepetaklak olduk desek yerinde bir ifade olur diye düşünüyorum. Aradan geçen 3000 yılın ardından Dune artık eski Dune olmamakla birlikte ne Fremenler eski Fremenlerdir, ne Atreidesler eski Atreideslerdir. Her şey Leto’dur. Leto yeni Dune’un bir uzantısıdır, Tanrı kılıklı bir Altın Yol yolcusudur.
Dune Çocukları’nın yoğun olaylarının ardından bir anda yavaşlıyoruz. Leto’nun 3000 yıllık yaşantısının belki de bizim hayatımızda 1 güne tekabül edecek bir süresine tanıklık ediyoruz. Kitap boyunca Leto’nun ve etrafındaki insanların diyaloglarını ve düşüncelerini okuyoruz. Hiçbir karakterin ardında sır perdesi yok hepsi ne düşünüyorsa tarafsız bir gözle bunu görebiliyoruz.
Şimdiye kadar okuduklarım arasında en beğenmediğim kitap bu oldu diyebilirim. Dune Mesihi’nde Paul’un iç dünyasını okumaktan ne kadar zevk aldıysam Dune Tanrı İmparatoru’nda Leto’nun için dünyasını okumaktan bir o kadar nefret ettim diyebilirim.
3000 yıllık iktidarda Dune’un değişimini, Balıklarla Konuşanlar’ın nasıl başladığını, çölün nasıl değiştirildiğini; Ixlerin, Tleilaxların, Bene Gesseritlerin, Loncanın nasıl dize getirildiğini daha ayrıntılı okumak isterdim.
Özellikle sonlara doğru iyice saçmaladı. Kendimizi bir pembe dizideki aşk üçgeninin içinde bulduk. Dune serisine yakıştı mı bu? Ne okuyorum ben artık bitsin diye söylendim kitabı okurken. Dune serisi resmen dibe vurmuş, bu kitabı hiç okumamış sayıp yenisine geçeceğim, böyle düşündüğüm ve düşündürttüğün için üzgünüm Frank Herbert…