Bunun dışında bir tek ahlâk metodu vardır ki : Affın yanında cezayı, tevazuun yanında vakarı, sukû- nun yanında mücadeleyi, dolayısiyle hem sevgiye hem kuv­ vete dayanılmasını, yalnız mecburi olan bir hakikat halin­ de değil, inanarak ve büyük yaratıcımıza karşı borcumuz olarak yapmak zevkini telkin eder ki, o da Ahlâk-ı Muham­medi'dir. Ahlâk-ı Muhammedi, biyoloji ve sosyolojinin müsbet ilim metodlarıyle hazırlayıp beşeriyete sunmak istedikleri saadet tâcının en mükemmel şeklidir. Ahiâk-ı Muhammedi, en modern fen adamının aradığı ahlâk ile en çilekeş dervişin bildiği ahlâkı aynı çatı altın­ da birleştiren sonsuz nur'dur. Allah, her sevdiğini bu nurla müşerref kılar.
MİLGEM Projesi’nde en zevkli görevim gemilere bir isim vermek oldu. Genel prensip eski gemileri yaşatmaktı ama bu bağlayıcı değildi. İsmin, ulusumuza hizmet etmiş bir kişiye vatanımızı hatırlatacak bir coğrafi yere ait olmasına dikkat edilirdi. Biz deniz subaylarının, bizi yetiştiren Deniz Harp Okulu’na çok şükran borcumuz vardır. Harp Okulumuz ( ve bugün Deniz Lisesi ) 160 yıldan fazla bir zamandır Heybeliada’da bulunuyordu. O adaya ve halkına, bizi bu kadar uzun süredir orada misafir ettikleri için de büyük bir şükran duyuyorduk. Subayların pek çoğu adalardan kızlarla evlenmişti. Yani onlar bugün Deniz Kuvvetleri topluluğunun birer parçası haline gelmişlerdi. Ayrıca Prens Adaları dediğimiz bu adalar dört taneydi; yani benim aradığım sayı kadardı. Bunun üzerine gemilerin adlarını Heybeliada, Büyükada, Burgazada ve Kınalıada olarak koydum. Bu gemiler sınıf olarak bundan böyle “ Ada “ sınıfı gemiler olarak bilinecekti.
Sayfa 176 - Kırmızıkedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
TÜRK MİLLETİNE ÇAĞRI Milletimiz Orta Asya’daki hayatının en eski yüzyıllarında atı ehlileştirmek suretiyle mesafeleri kısaltmayı bilmiş, böylelikle geniş bölgeleri kontrol etmek imkânını bularak büyük devlet kurmak başarısını sağlamıştır. Başka milletler ancak şehir devletleri kurabilirken, birçok şehirleri de içine alan bu devletler, Türklerde
«Baytar ilaç verirse bir günde kurtulur» Üstüne titrerdik iki üç sığırın. Gözümüzün akı karası onlardı. İşimiz, aşımız, ekmeğimizdi. Borcumuz harcımız, sığınağımız, tek dayanağımız... Onlardan kopuk yaşamak haram. Onlar canımızın canı parçası, can yongası, can parası. Soluk soluğa can canayız onlarla! Gene onlardan birini satmak istiyorduk, kıyamıyorduk, elimiz varmıyordu satmaya!.. Oysa çok dardaydık. Babam sürekli hasta. Doktor, iğne, ilâç. sabun, gazyağı elimizde avucumuzda olanı almış götürmüştü. Yaz yiyeceğimiz suyunu çekiyordu. Anamın kaftanı eskimiş, peştemalı (önlüğü) delinmişti. Namaz pantolon, gömlek istiyordu. Banka borcumuz duruyordu yerli yerinde, en büyük borcumuz. Az biraz soluğumuz dönseydi Nazlı ile nişanlanacaktım. Nişanı da düğünü de güze bırakmıştım ama Nazlı'nın anası Seyran kuşku içindeydi. Kaç yıldır avutmuştum. Yoksa almayacak mıydım?
Sayfa 19
“Bir Yalandır Sevmek Doğuştan aldanır kişi Bir yalandır yaşamak, ucuz Kim bilir hangi ozanın söylediği Bir yalandır ölmek kuşkusuz
Türk milletine çağrı
Milletimiz Orta Asya’daki hayatının en eski yüzyıllarında atı ehlileştirmek suretiyle mesafeleri kısaltmayı bilmiş, böylelikle geniş bölgeleri kontrol etmek imkânını bularak büyük devlet kurmak başarısını sağlamıştır. Başka milletler ancak şehir devletleri kurabilirken, birçok şehirleri de içine alan bu devletler, Türklerde cihan hâkimiyeti ve
Reklam
45 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.