"Sana masal anlatmamı ister misin?" Bir an için ona şaşkınlıkla bakakalırken saçımı öptü ve masalı anlatmaya başladı. "Bir varmış bir yokmuş... Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş." Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını anlattıktan sonra sonuna geldi. "Sonra prens yetişememiş ve prenses ölmüş. Prensesin kötü kalpli üvey annesi de sonsuza dek dünyanın en güzel kadını olmuş." Ona tip tip baktım. "Hayır yanlış biliyorsun, sonunda prens ve prenses sonsuza dek mutlu yaşıyorlardı." Rüzgar gözlerini devirdi ve ardından iki koluyla beni sıkı sıkı sardı. Bu ağlamama iyi gelmişti, artık gözyaşlarım durmuştu. "Hah. O yalnızca küçük çocuklar üzülmesin diye hazırlanmış bir son. Ben mutlu sonlara inanmam," dedi. "Neden?" diye sordum tavana bakarken. "Ben sonun olduğu bir yerde mutluluğun olabileceğine inanmıyorum."
“Yıllardır şuracıkta otururum. Kimse neden demedi. Adın ne senin kızım?” diye sorarken, konuşmasında hafif bir şive keşfettim. Doğu’ya özgü, çok uzaklarda kalmış bir iz. Adı Emine imiş. Yüzyıllardır susmuş bir kadın gibi anlatmaya başladı hikâyesini. Öyle mutluki anlatabildiği için, gözyaşlarım kalbimde dolup taştı o konuştukça. Diyarbakırlıymış. 50’lerin sonunda evlenip gelmiş İstanbul’a. Dört çocuk doğurmuş, biri gözlerini hiç açamamış hayata. Üçüncü çocuğunu doğurduktan bir süre sonra, kocası onları bırakıp Almanya’ya gitmiş ve bir daha hiç aramamış. Zengin evlerine yemek yapıp iğne oyası, dantel gibi el işleri işleyerek büyütmüş çocuklarını. “Onlar da birer birer gittiler, çok uzağa değil ama benden çok uzağa,” derken çantasından çıkardığı mendilini gözlerinin altına değdirdi hafifçe. “Burada bir şey bekler gibisiniz,” dediğimde kederle güldü. Yaşlılığın en derin izleri var gözlerinin ve dudaklarının çevresinde. “Ölümü bekliyorum güzel kızım. Evde ölürsem birileri beni bulana kadar kokarım. Dışarıda öleyim istiyorum,” diye cevap verince altüst oldum birden. Acıma duygularım, vicdanım, aklım hepsi isyana kalktı. Hiçbirinin buna verecek bir cevabı yok. Önyargılarımı dövmek istiyorum. Hayatta yalnız kalmamak için yaptığımız bütün plan ve fedakârlıkların boşuna olduğunu gösteren bir kader anı bu sanki. Ne diyeceğim ki ben bu kadına?
Reklam
200 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
Türk korku edebiyatı türünde yıllarca hatırlanacak, 6 yazarımızdan 6 güzel öyküden oluşan derleme... Yakın zamanda sinema-televizyonda görmeyi umut ettiğim; Kabuslar Evi tarzında bir gerilim-korku dizisi olması durumunda başarılı olacağına inandığım Türk korku edebiyatına yeni bir nefes olacak eser... Öyküler; Karatepe (Koray Günyaşar) Gerçekte Onlar Hayvan Gibidir (Ayşegül Nergis) Kuyu (Demokan Atasoy) Gelin Otu (Işın Beril Tetik) Cevizin Gölgesi Hain Olur (Kayra “Keri” Küpçü) Güzay'ın Bin Dilek Ağacı (Galip Dursun) kayiprihtim.com/inceleme/anadol...
Anadolu Korku Öyküleri 1
Anadolu Korku Öyküleri 1Kolektif · Bilgi Yayınevi · 2014227 okunma
Dostlarla hep aynı beş dilek için kadeh kaldırıyoruz. Beş çabuk bitiyor, biz de sıfırlıyoruz! Bir. Sağlığa. Çünkü sağlık yoksa hiçbir bok yok. İki. Özgürlüğe. En çok da zihin özgürlüğüne. Çünkü özgür değilsen sağlık olsa bile sen sen değilsin. Üç. Kardeşliğe, dostluğa ve aşka. Çünkü tüm güzellikler sevebilmekle başlıyor. Dört. Hayellerin peşinde. Çünkü hayal yoksa umut da yok. Beş. O zaman, bu zamana. Sağlıklıyım, özgürüm, seviyorum ve hayal ediyorum. O zaman en güzel günümüz böyle olsun!
Kalp
Dua ederken,ağlarken,öperken, dilek tutarken neden gözlerimizi kapatırız? Çünkü en güzel şeyler gözle görülen değil, kalpten hissedilendir.
işte yine geldi haziran belki çok bi vakit geçirmedik seninle belki ele ele dolaşmadık sahillerde belki dilek tutmadık aynı yıldızı seçip de belki bir cevizin içini dahi dolduramaz senle geçen süre ama olsun yine de gelmiş ya o sıcaklığıyla haziran sen ne olursa olsun bitmeden bu haziran beni düşlerinde hep ama hep güzel an ha bu arada ali abimin de en sevdiği şartın başında geliyormuş meleklere iman
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.