- " (...) Müslüman cemiyetin hiçbir polemiğe-tartışmaya girmeden Kur’an, Sünnet, İcmâ-ı Ümmet ve Kıyas ölçü ve hikmetlerinin kesin emir-tâlimatlarını; üzerlerine vazife olan farz, vâcip ve sünnet gibi görevleri dahi gereği gibi yerine getiremedikleri, herkesin mâlûmudur. Hatta, bazı fert ve toplulukların “farz, vâcip ve sünnet”
Biz Seniz İlelebet
Ölümsüz Atatürk:
27 Mart 1930 günü sabahı, doğmakta olan güneşe bakmaktadır. Yanındakilere, edebiyat ve felsefe tarihine de altın harflerle yazılabilecek şu muhteşem sözleri söyler:
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle
… Türklerin İslâm âleminde henüz "mevâli" statüsünde iken gördükleri itibar da bize İslâm'dan önceki Türklerin büyük bir medeniyet potansiyeli taşıdıklarını, daha sonra kuracakları büyük imparatorluklar için pek çok bakımlardan hazır bulunduklarını açıkça ispat ediyor. İslâmiyet bu millete cihanşümul bir vazife yükledi ve onu bu vazife için gerekli şeylerle teçhiz etti. İran, bizden daha eski ve muhakkak daha kuvvetli bir medeniyete sahipti; fakat İslâmiyet bu medeniyeti sildiği hâlde Türkleri Müslüman dünyasının en yüksek mevkiine çıkardı. Türkler İslâm medeniyetinin büyük hamlelerini temsil ederken, İran genellikle bu hamleleri engellemeye çalışan bir reaksiyoner cemiyet hâlinde kaldı...
Askeri Disipline Bağlı Örgüt İddiası
İddianamede sık sık ileri sürülen bir görüş vardır: "Yukarıdan aşağıya, askeri disipline bağlı, hiyerarşik bir piramit oluşturuldu.'1 Böyle bir şey yok. Anayasanın ve Partiler Kanununun tayin ettiği yönde bir parti vardır, bir parti teşkilah vardır, bir parti çalışması vardır. Bunun başka türlüsü yok.