Fahr-i Kâinât Efendimiz aleyhi’s-salât ü ve’s-selâm buyurmuştur ki: “Öyle Kur’ân okuyanlar vardır ki okudukları boğazlarından aşağı geçmez. İşte o, dillere inen, ama kalplere inmeyen Kur’ân’dır.”
Biz en kutsal varlığımız olan kalbimizi işgāl altında bıraktık. Kalp; insanın aslî şuur merkezi, mânevî hakîkatidir, doğrudan Allah ile bağlantılıdır. Orası Allâh’ın tecellîgâhıdır ki hadîs-i kudsî’de, âlemlere sığmayan Allâh’ın kalbe sığdığı ifâde buyurulmuştur.
En büyük felâket ise âlemlere sığmayan Allah Teālâ’nın sığdığı kalbi ölü hâle getirmektir. Kalbi ölen insan yaratılmışların en sefîlidir, çünkü ilâhî nûrunu kaybetmiştir. Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm olan Allah Kur’ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: “Allâh’ın yaratmış olduğu varlıklar arasında en şerli ve zararlı olanı; kulağı duyduğu halde hakîkati işlemeye yanaşmayan, konuşabildiği halde dilini Allah için döndürmeyen ve aklı olduğu halde akıl yürüterek gerçeği bulamayan kişidir.” (Enfâl, 22.)
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine