Epikurosçuluk
Epikuros felsefede doyumu ve mutluluğu bulur.
Sayfa 26 - Sol yayınları
Bugün, Yaşam Felsefesi Olarak Epikürosçuluk
Epiküros'un gevşek yaşam felsefesinin Yunan taşrasında gayet güzel sürdürüldüğünü görmek şaşırtıcı değildi tabii. Ege adalarında yaşayanların pek sevdiği bir fıkra vardır. Yunan kökenli bir Amerikalı zengin tatile adaları ziyarete gelir. Bir akşam üzeri yürüyüş yaparken, bir taşa oturmuş, elinde uzosu, batan güneşi seyreden bir ihtiyarla karşılaşır. Amerikalı, adamın arkasındaki tepede büyüyen zeytin ağaçlarının bakımsızlığını fark eder. Ağaçlardan bir sürü zeytin yere dökülmüştür. İhtiyara zeytinlerin kime ait olduklarını sorar. "Bana," der ihtiyar. "Ee, toplamıyor musun zeytinleri?" der Amerikalı. "Canım çekince gidip alırım istediğim kadarını." "İyi ama ağaçlara bakarsan zeytinleri tam olgunlaştığında toplayıp satabilirsin; farkında değil misin yoksa? Amerika'da herkes saf zeytinyağına bayılır ve ciddi para öder." "Parayı ne yapacağım ben?" der ihtiyar. "Kocaman bir ev alırsın; bir sürü uşağın olur..." "Sonra ne yapacağım?" "Sonra canın ne isterse yaparsın işte!" "Ha, uzo içip günbatımını seyretmek gibi mi mesela?"
Reklam
Konuş be Sartre
Baudelarie'in suçlarından zevk aldığına kuşku yok. Ama bu zevkin ne olduğunu açıklamak gerekir şimdi. Gerçekten de, Lemaitre, Baudelarie'ciliğin "en üstün zihinsel ve duygusal Epikürosçuluk çabası" olduğunu söylediğinde tam anlamıyla yanılmakta. Baudelarie için zevklerini isteyerek canlandırması söz konusu değildir, hatta, tersine zevklerini zehirlediğini bile iyi niyetle söyleyebilir. Epikürosçu zevk arayışı düşüncesi bile fersah fersah uzak kalır ona. Ama suç şehvete götürdüğünde, şehvet suçtan yararlanır. Önce, bütün suçlar arasında seçkin bir suç olarak ortaya çıkar; yasak olduğuna göre, yararsızdır, bir lükstür. Ayrıca, Şehvet, kendisini doğurduğu için lanetlenen bir özgürlük tarafından yerleşik düzene karşı kullanılmak üzere ardına düşüldüğüne göre, bir yaratım gibi çıkar ortaya. Arzuların basit biçimde doyurulmasından öteye geçmeyen kaba zevkler, hem doğaya zincirler hem de bayağılaştırır bizi. Ancak, Baudelarie'in Şehvet adını verdiği şey nefis ve enderdir: günahkar, şehvetin hemen ertesinde pişman olacağı için, bağlanışın biricik ve ayrıcalıklı anı gibidir Şehvet.
Sayfa 60 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Yunan felsefesinin ilk döneminde ele alınan temel soru, doğanın nereden geldiği, varlıkların nereden ve nasıl türediği sorusu. Bu ilk dönemde, Yunan felsefesi doğaya yönelmiş ve doğanın sırlarını açığa vurmaya çalışan bir düşünce çabasıdır. - İkinci dönemde, özellikle Sokrates’le birlikte, “insan nedir?” sorusunun ve ahlak sorununun önem kazandığını görüyoruz. Felsefe insana yönelmiştir böylece. Yine aynı dönemde, Platon ve Aristoteles gibi filozoflarla, felsefe hem doğanın, hem insanın kavranılmasına yönelir, yani gerçekten evrensel bir bilgi olma amacını taşır. - Üçüncü dönemde ise, Stoacılık ve Epikurosçuluk akımlarıyla, felsefe, “erdemli yaşam nedir?” ve özellikle “insanın mutluluğu nerededir?” sorusuna yöneliyor. - Dördüncü dönemde, yeni bir dinle -yani Hıristiyanlıkla- karşı karşıyadır felsefe.
''Biri ruhlardan, hayaletlerden ve perilerden sözettiğinde, ona karşı Lucretius’a, Epikuros’a ve Demokritos’a başvurulması, bize bu övgünün anlamını çözecek anahtarı verir. Bu, Spinoza’nın atomcu fiziğe katıldığı değil, Epikurosçu geleneğin özgürlükçü ruhuyla bir senteze vardığı anlamına gelir; çünkü Epikurosçuluk, felsefeyi, kendilerine korku veren her şeye karşı insanları özgürleştirecek yol olarak algılar. Felsefe bu okul için, hüzne, acıya, korkuya, boş ümitler ya da aşkın gerçekler adına kendini feda etmeye hiçbir saygınlık atfetmeden, hayatı inşa etmeyi ve kafalardaki pusu dağıtmayı sağlayan bir güçtür. Epikurosçuluk ve Spinozacılık, karmaşık ve hiç de sıradan olmayan bir anlamda, derin bir dünyeviliğin, deyim yerindeyse bedenin felsefesidirler. Ya da aynı zamanda, bir mutluluk felsefesidirler; hiçbir zaman kendiliğinden bir son olmayan, iyi bir hayat için o eski özlemi gerçekleştirmenin koşulu olan bir doğa bilgisinin uygulamaya geçirilmesi...''
- Ne doğal ne de gerekli olan arzular -şan şöhret, para, iktidar vb. arzuları- sınırsız ve anlamsızdır. Bizi onulmaz bir doyumsuzluğa mâhkum ederler: Paranız, iktidarınız ya da şanınız size asla yeterli gelmez. Öyle ki, eğer para, iktidar ya da şöhreti arzularsanız, kendi kendinizi doyumsuzluğa zincirlenmiş olursunuz. Epikurosçuluk, daha önce de söylediğim gibi hem bir hedonizm hem de eudaimonia'dır: Zevk, her iyinin ana ilkesidir, ama en çok aradığımız şey mutluluktur (ruhun huzurunda zevk almak). Dolayısıyla doğal ve gerekli olmayan zevklere sırt çevirmek gerekir. Gerekli olmadığı halde doğal olan arzulara gelince, örneğin cinsel arzudan, estetik ya da yemeklerle ilgili isteklerden tamamen vazgeçmeye gerek yoktur; ama bunların kölesi olmamaya da dikkat edilmelidir. Var oldukları sürece, bu zevk nesnelerinin tadını çıkarmak gerekir, ama mutlu olmak için bunlara ihtiyaç duyulmamalıdır. Bir kadın ya da erkek kendini size sunuyorsa ya da birileri size güzel bir yemeğe çağırıyorsa, hayır demek için bir neden yoktur. Asolan, bu arzular tatmin edilmeden de mutlu olmayı bilmektir; çünkü her zaman sizi tatmin edilmeden bir kadın ya da erkeğin olacağı ya da güzel yemekler yapabileceğiniz kesin değildir.
Reklam
64 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.