Gerçek bir sanatçının kederli eseri bize ızdırap çekmiş kişilerin tarzında seslenir; acı çekmiş herkesi başka şeyleri bir yana bırakıp kendisini dinlemeye zorlar.
“Bir başka insanla ilişkilerimizde en önemli hata kaynakları, iyi kalpli olmak veya o insanı sevmektir. Bir tebessüm, bir bakış, bir omuz yüzünden âşık oluruz. Bu kadarı yeterlidir; sonra, umut veya hüzün dolu uzun saatler boyunca bir insan imal eder, bir kişilik yaratırız. Ve ardından, âşık olduğumuz kişiyle görüştüğümüzde, karşımıza ne kadar acımasız gerçekler çıkarsa çıksın, o bakışın, o omzun sahibinden bu iyi yürekli mizacı, bizi seven kadın kişiliğini bir türlü ayıramayız; gençliğinden beri tanıdığımız bir insan yaşlandığında, gençliğini ondan ayıramayışımız gibi.”
Evet, ruhum hayata yeniden doğuyordu. Onu nasıl böyle hoyratça kullandığımı, incittiğime, neredeyse öldürdüğüme ben de inanamıyordum. Ve onu zamanında kurtardığı için Tanrı'ya hararetle şükrediyordum.
Daha sonra, annemin yokluğu daha da acı şeyler öğretti bana: insanın yokluğa alışabileceğini, artık acı çekmemenin insanın benliğini akıl almaz derecede sığlaştırdığını ve aşağıladığını.