Ne hikâyeler yazıldı benim için, ne şiirler okundu adıma. Sözler söylendi, fetvalar mühürlendi namima.
Her yazan kendince bir Yunus tahayyül etti, kâh Âşık Yunus diye anılır oldum, kâh Miskin Yunus diye okunur oldum. Kimi şiirlerime tahammül gösteremedi. Ayrılık gayrılık aradı kanımdan cana gelen kelimelerde.
Ne âşık Yunus'um, ne de miskin bir derviş. Herkes kendince bir isim verdi ömrüme. Oysa ben Tapduk'un Yunus'uyum.
Dünyadan her gelip göçenin elbet bir hikâyesi vardı. Kimi hikâyeler yaşanmış ama yazılmamış, kimi hikâyeler yazılmış ama okunmamış, kimi hikâyeler de okunmuş ancak okuyanı sarsmamış.
Hikâyeler içinde hikâyelerde beni iki bıçak arası et gibi kesen de oldu, sayfayı çevirir çevirmez unutulduğumu gördüğüm de.
Herkes bin Yunus anlattı...
Herkes yüz Yunus yazdı...
Ben ise bir Yunus bildim bir Yunus yazdım.
İşte bu da benim hikâyem.
Doğum ile ölüm arasında sessizliğe çarpan kanadı kan külüne dönmüş hikâyem.
İnsanın kendisine doğru yürüdüğü bir hikâye... Senin hikâyen. Yunusça bir hikâye...
İşte bu da benim Yunusça hikâyem, henüz içine kendimi koyamadığım.