''Lal kırmızısı beşiklerde doğmuş, istedikleri her şey önlerine gelmiş olanlar yaşam mutluluğunun ne demek olduğunu bilmezler,' aynı şey ''hayatlarını öfkeyle kabaran bir denize atılmış dört tahta parçasına hiç teslim etmemiş olup, mavi bir göğün kıymetini bilmeyenler için de geçerlidir.''
İnsanlar kendi değer yargıları nispetinde anlam veremedikleri tavırlarla karşılaştıklarında, önce yorulmadan, usanmadan o insanları dönüştürmeye, kendilerine benzetmeye çalışıyor, dönüştüremediklerinden de bir anda nefret etmeye başlıyorlar dı.
Yalnızlık denen uçurumun kıyısında yuvarlanırken can havli ile bir yerlere tutunsam belki düşmeyecektim, emin değilim belki buna rağmen düşecektim ama gururum el vermediğinden hiç bir yere tutunmadım ve bunu bile isteye seçmiş gibi yuvarlandım aşağıya..
Bir başıma yaşamayı hemen hemen öğrendim. Hemen hemen diyorum, çünkü insan tek başına yaşayamaz. Yaşamak sandığı şey kendi küflü, rutubet kokan yalnızlığında içten içe çürümek, azar azar tükenmekten ibaret..
Beklemek, beklemek, beklemek ve sonra hiç bir şey olmamış gibi kaldığın yerden devam etmek zorunda kalmak; umut etmek ve her seferinde incinmek, yaralanmak, yaramı sarmak, saklamak, saklanmak ölesiye sarsılmak kalbimi yoruyor..