Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen "Yeni Şafak" gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü de yapan Nasuhi Güngör, "Yenilikçi Hareket" adlı kitabında "Yahudi Komitesinin Davetlisi" başlığı altında Erdoğan'ın kısa adı JINSA olan Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü ile olan görüşmelerini aktarıyordu:
AKP'nin kurulması, ardından 3 Kasım 2002 tarihindeki seçimleri kazanmasının ve onu izleyen günlerin peşinden Genel Başkan Erdoğan, mehteranla halkı selamlamayı bırakıyor, Yunan müziği ile sahneye çıkıyordu. 16.03.2003 tarihinde AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin İstanbul İl Danışma Meclisi toplantısına kilise müziği bestecisi Yunanlı Vangelis ya da açık adıyla Evanghelos Odyssey Papathanassiou'nun Conguest Of Paradise yani "Cennetin Fethi" müziği ile giriyordu.
İngiltere Başkonsolosu Short'un müjdesi(!) ardından, siyaset sahnesinin bir yıla yakın bir süredir "Tayyip Rüzgârı" ile sarsılması semeresini veriyordu. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının sözde "Erdemliler Hareketi" ile başlattıkları partileşme süreci, kısa bir süre sonra "AK Parti"nin kurulmasıyla sonuçlandı. Ağustos 2001'de AKP kuruluyor.ve Recep Tayyip Erdoğan, kurucular kurulu tarafından Genel Başkanlığa getiriliyordu.
28 Eylül 1998 tarihinde 3122'den aldığı cezanın onanmasından bir gün sonra, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, Tayyip Erdoğan'ı Belediye makamında ziyaret edip, Washington'dan aldığı talimat sonucunda, "Bu tür gelişmeler, Türkiye demokrasisine olan güveni azaltır" açıklamasını yapıyordu... Parti kurulması aşamasında ise; Amerika'nın inayetine, İngilizlerin de okeyi ekleniyor ve İngiltere'nin İstanbul başkonsolosu Roger Short'un "Bu parti bizi mutlu eder" şeklindeki sözlerinin ardından AKP kuruluş aşamasını tamamlıyordu. AKP, İngiliz ve Amerikalıları memnun edecekti, etmesine; ancak oyu da bizim insanımızdan alacaktı. AKP'yi bu sorunla başbaşa bırakalım ve geçelim görüşmeye...
Erdoğan konuşmasında tezkereyi geçiremediği için adeta özür diliyordu:
"ABD için her zaman, Anayasa ve Parlamentomuzun verebileceğinin en fazlasını yaptık. Tezkere sürecinde ABD ile nasıl bir işbirliği yaptığımıza Sayın Pearson da şahittir."
Tayyip'in ödülü almasını Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, devlet bakanı Ali Babacan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül izliyordu. Tayyip, ödül alırken şöyle döktürüyordu:
"Musevi düşmanlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır, sapıklıktır... Soykırım, etnik temizlik, ırkçılık, İslâm düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı ve terörizm geçmişten bu güne kadar devam edegelen aynı kötülüğün farklıyüzleridir... Başkadinlere hoşgörü göstermek bize Peygamberimizin mirasıdır.... Musevi düşmanlığının Türkiye'de yeri yok...
Abramowitz'in gözünde; "Türkiye'de otuzu aşkın etnik gurup var. Biz bu etnik guruplardan bir mozaik oluşturacağız" diyen Tayyip Erdoğan bulunmaz bir nimetti.
Erdoğan'ın, Abramowitz'le Kasımpaşa'daki
özel bir vakıfta başlayan tanışıklıkları,
belediye başkanı seçilme öncesi vesonrası
belediyenin Florya tesislerindeki
görüşmelerle devam etmiş, ardından Tayyip
Erdoğan'ın Amerika ziyaretleri
yoğunlaşmıştı. İlk defa 17-21 Nisan 1995'te
başlayan, 26-30 Temmuz 1996 Atlanta, daha
sonra 17-22 Kasım 1996 Miami Florida, 21-
24 Aralık 1996 Dayton Pittisburg,
cezaevine girmeden hemen önceye rastlayan
1 Mart 1998 ve yine 16 Temmuz 2000
tarihlerinde tekrarlanan ABD gezileri
bunların bazılarıydı. Bu arada 9-13 Haziran
1995 İngiltere, 3-7 Kasım 1997 yine İngiltere
gezileri ile başlayan Almanya, Fransa,
Dubai, İtalya gezileri ise parti kurma ve destek arayışlarının bir başka turlarıydı.
"... Erdoğanizm'i demokratikleştirilmiş Kemalizm olarak görüyorum. Erdoğanizm teriminin kullanımı için biraz erken olsa da Erdoğanizm, Kemalizm'in güncelleşmiş bir versiyonu. Bu benim iddiam.