Umudun kırılmasının bir başka sonucuysa, “yüreğin katılaşması” dır. Çocuk suçlulardan katı ama etkileyici yetişkinlere dek birçok insanın yaşamlarının bir evresinde, belki beş yaşında, belki on iki, belki yirmi yaşında artık incinmeyi, üzülmeyi kaldıramayacak noktaya dayanmış olduğunu görürüz. Bunlardan bazıları, ansızın bir şey görmüş, ya da bir değişikliğe uğramışçasına, artık buralarına geldiğine karar verirler, artık hiçbir şey hissetmemeye, kimsenin kendilerini incitmesine meydan vermemeye, ancak kendilerinin başkalarını incitebileceklerine karar verirler. Kendilerine dost, ya da onları seven kişiler bulma konusunda şanssız olduklarından yakınabilirler — ama bu onların şanssızlığı değil, yazgısıdır. Sevecenlik duygularını ve başkalarını anlama yetisini yitirdiklerinden kimseye dokunmazlar — kimse de onlara dokunamaz. Yaşamdaki utkuları, kimseye gereksinme duymamaktır. Dokunulmaz olmaktan gurur duyarlar, başkalarını incitebildiklerinden dolayı zevk duyarlar. Bu işin suç oluşturacak şekilde ya da yasal yollardan gerçekleştirilmesi, ruh-bilimsel etmenlerden çok toplumsal etmenlere bağlıdır. Bu insanların çoğu donmuşluklarmı korurlar, dolayısıyla, yaşamları tükenince-ye dek mutsuzdurlar
Aslında, umudun kırılmasına gösterilen tepkiler ve verilen yanıtlar, pek çok koşula bağlı olarak büyük farklılıklar içerir. Bu koşullar şöyle sıralanabilir: tarihsel, kişisel, ruhsal ve yapısal. Çoğu kişi, belki de büyük bir çoğunluk, yalnızca iyi olanm başa gelmeyeceğini değil, hatta belki de en kötü olanın başa gelebileceğini kabul etme zahmetine katlanmadan en iyiyi uman ortalama bir iyimserliğe uyarlandığından, umutlarının boşa çıkmasına tepki gösterir. Herkes ıslık çaldığı sürece bu tür insanlar da ıslık çalarlar, ve umutsuzluklarım duyumsamak yerine, bir tür pop konserine katılmış gibi davranırlar. Taleplerini, elde edebildikleriyle sınırlarlar ve erişemeyecekleri yerde olanı düşlemezler bile. Bunlar, sürünün iyi-uyarlan-mış üyeleridirler ve hiç kimse umutsuzluk duymadığından asla umutsuzluğa kapılmazlar. Bunlar çağdaş batı toplumunun pek çok üyesinde gördüğümüz garip, bir tür teslimiyetçi iyimserlik tablosu çizerler — burada iyimserlik genellikle bilinçli, teslimiyetçilikse bilinçdışıdır.
Reklam
Oysa sadizmin özünde, bir insanın bir başka canlı üzerinde kontrol sahibi olmak istemesi yatar, tam ve mutlak bir kontrol.
Gelişme süreçleri içinde şu ya da bu noktada, umutlarının boşa çıktığı — bazen tümüyle kırıldığı yazgısından kurtulmuş kişi çok azdır. Bu iyi bir şey belki de. Eğer insan umudunun boşa çıktığı deneyimini yaşamasaydı, umudu nasıl daha güçlü ve bastırılmaz hale gelirdi? İyimser bir düşçü olma tehlikesinden nasıl kaçınabilirdi? Ancak öte yanda, umut çoğu kez öylesine baştan sona kınlıyor ki, insan hiçbir zaman onu tekrar bir araya getiremiyor. tadır
Bu insanların hepsi verilen emirlere uymaktadırlar, ama yine de hepsi kendi isteklerini yaptıklarına inandırılmışlardır. Nasıl ki çağdaş yoğun üretimde malların standartlaştırılması bir gereklilikse, sosyal süreçte de insanların standartlaştırılması öyle bir gerekliliktir. Ve bu işe eşitlik denmektedir.
Tartışılır…
Güçlüye egemen olan insanlar bile, ansızın bir kötülüğün kurbanı olabilirler.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.