Bugün kadına neler oluyor? Farklı bir insana mı dönüşüyor? Cevap "hayır." Kadın sadece kendini, gerçek kimliğini açığa vuruyor ve uzun zamandır bastırdığı saldırganlığını açığa çıkarıyor. Geleneksel olarak kadının duyarlı, çaresiz ve bağımlı olduğu yolundaki erkek fantazisine göz yummaya zorlandığını hissetmiştir. Erkek, saf, sadık, pasif, anlaşılmaz, cinsellikten uzak (belki de kendisine yönelik olanın dışında), kendini erkeğine ve çocuklarına adayarak kendini gerçekleştirdiği düşünülen birisi olarak erkeğin beklentisini yerine getirmek suretiyle onun kendi imajını ve gücünü desteklemesinin dışında kadınından pek fazla bir şey beklemiyordu.
Geleneksel olarak erkekler, kadın saldırganlığının varlığını fark etmemiştir. Kendi bağımlılık ihtiyaçlarını yadsıyabilmek ve kendilerini güçlü görmek için kadının zayıf olduğu imajını koruma ihtiyacı duymuşlardır. Kadın saldırganlığı büyük ölçüde bastırıldığı için, erkeğinkinden farklı bir kılıkta kendini göstermiş ve fantaziyi pekiştirmiştir. Erken bir yaşta ortaya çıkan bu farkı, bir birinci sınıf öğretmeni şu şekilde ortaya koyuyor: " ... Erkek çocuklar fiziksel olarak kızlardan daha saldırgandı ancak... 'oyuncak ayı' gibilerdi. Davranıştan oldukça doğrudan ve aktifti. Tersine... saldırgan olan kızlar ise 'dürüstlükten uzak ve hasetçi olma' eğilimi gösteriyordu."
Reklam
...erkek de görünürde sonsuz olan bir zamanlarki enerji kaynağının kurumakta olduğunu kavramakta zorluk çekmektedir. Ketlemeden kurtulmakta ve gerçekten hazır olmadığı bir özerkliğe itilmektedir. Bütün yumurtalarını bir coşkusal sepete dolduran bazı erkekler, hiçbir beslenme kaynağına sahip değildir. Buna karşılık kadınlar çok daha sağlam bir konumdadır. Erkeksiz de yapabilecekleri yolundaki coşkusal gerçeği keşfetmektedirler. Kadın akranlarıyla açıklık ve yakınlıktan daha az korkmakta ve birbirlerini benimseyip destekleyebilmektedirler. Erkek ise kadınına rekabetçi zaferin ganimetlerini sunabilmek için diğer erkeklerden yalıtılmış ve yabancılaşmıştır. Şimdi kadın da "erkek şövenist domuzu" sıfatıyla ona nutuklar çekerek kendini erkeğin rakibi, hatta potansiyel düşmanı olarak ortaya koymaktadır. Erkek, toprak anasını yitirmekle kalmamış, korku ve şaşkınlık içinde, kendi yararına değil, kadını hoşnut etmek için özgürleşme yolunda ite kaka sürünmeye başlamıştır.
Geçmişte kadın kendi cinselliğini yadsıyordu. Cinselliğin, kadının değil erkeğin ihtiyacı olduğu düşünülüyordu. Kadın, kendi cinselliği için hiçbir sorumluluk alınıyordu, bu nedenle erkek sık sık, kendi ihtiyacını kabul etmiş olmasından ötürü aşağılanma ve bencillik duygusuyla baş başa kalıyordu. Kadın ayrıca erkeğin şehvete gelmesini, ihanet etmesini bekleyebiliyor ve sonra da suçlamaya geçebiliyordu. Kadın "temizdi," erkek ise "kirli." Şimdi ise kadının kendi cinsel ihtiyaçlarını sahiplenmesinden ötürü bu tablo kökten değişmektedir.
Maraton terapi gruplarında sık sık uyguladığım bir törene "akvaryum" denilmektedir. Bu törenin bir parçası olarak kadınlar, çember halinde oturup erkekler orada değilmiş gibi konuşarak, kendi aralarında yataktaki erkekler konusundaki deneyimlerini ve duygularını tartışırlar. Erkekler ise dış çemberde oturup dinlerler. İşte kadınların söylediklerinden bazıları: "Lanet olası orgazmlarıma kafayı fazla takmamalarını isterdim." —"Gerçekten istediğim şeyi söyleyerek egolarını yaralamaktan çok korkuyorum."— "Bazen gürültülü sesler çıkarmanın hoşuma gideceğini hissederim, ama garip olacağından korkarım. Erkekler yatakta çok sessizler.”— "Seks istediğim ya da ilk hareket benden gittiği zaman çoğu donup kalıyor. Sanırım nemfomanik (şehvet düşkünü) olduğumu düşünüyorlar."— "erkeklerin çoğu her zaman epeyce zamana ihtiyaç duyduklarına inanmaktadır. Öyle gözüküyor ki bazen benim de "sevişmek değil," çabuk olmak istediğimi anlamıyorlar. Bazen çabukluğu seviyorum." — "Erkeklerin çoğu, seviştiğim için bir ilişki beklediğimi düşünüp kaçıyor. Bazen ben de hiçbir coşkusal bağ olmaksızın sadece fiziksel ilişki istiyorum."— "Ertesi sabah suçluluk hisseden taraf olduğumuz düşünülür, ama ben sevişmeden sonra daha çok erkeğin nahoş duygular yaşadığını sanıyorum. Bir gece önce yaptıklarını hatırlamak istemiyor gibiler.”
Kadının ve erkeğin bu yeniden doğuş sürecinde erkek, kadına yönelik çarpık algısından vazgeçebilir ve yaşamın sorunları ve trajedileri için eşit sorumluluk üstlenmesini sağlayabilir. Artık diğer erkeklere yönelik açık örtülü rekabetini, hatta şiddetini, karısının ve ailesinin yaşamı için zorunlu şeyler olarak haklı çıkarması gerekmiyor. Kadına zayıflık ve çaresizlik yükleyen erkek, rekabetin kirli yanlarını ve savaşın çirkinliğini kendi üstüne almıştır. Bunlar her zaman erkeğin işi olmuştur. Koruyucu ve tedarikçi olarak değerini kanıtlamak için kavga ediyordu. Artık öz-yıkıcı davranıştan vazgeçebilir.
Reklam
Toprak ana öldü, dolayısıyla artık üstün erkek de ölebilir. Erkek, tam bir insan olarak dirilebilir. Artık güçlü, başarılı "büyük baba"yı oynamasına gerek yok. Artık küçük düşürücü çifte standartlara gömülmesine ve eşsiz erkekliğini gizlemesine gerek yok. Artık kadının doyum ve refah duygularından sorumlu değil. Kadın, kendi doğal, tümel, güçlü kadınlığında ve insanlığında neyse o olduğu ve erkek de kendi tümel erkekliğinde ve insanlığında neyse o olduğu zaman, içten, bağımsız ve gerçekten doyurucu bir etkileşimin gerçekliklerinin ve zevklerinin tadını çıkarabilirler.
Kadın cinselliğinin, yanlış anlaşılmasına ve "penise imrenme," "anatomi yazgıdır" ve "soğukluk" türünden psikanalitik yorumlarla karıştırılmasına ve aşağılanmasına karşılık, erkeklerin de "gizli eşcinsellik,” "yakınlık korkusu," "ana saplantısı," "kadınlara yönelik bastırılmış düşmanlık," "başarısızlık korkusu," "cinsel yetersizlik duygularını dengeleme,' "iğdiş edilme kaygısı" ve "iktidarsızlık" gibi etiketlerden ciddi ve negatif bir şekilde etkilendiğine inanıyorum.
İş cinselliğe gelince, kültürün erkekten yana olduğu yolundaki eski görüşü gerçekçi ve uygun bir bakış açısına çekmek ve erkeklerin daha "özgür" olduğu mitini yeniden değerlendirmek belirleyici olmaktadır. Cinsel etkinlikler anlamında geleneksel olarak oğlan çocuğuna daha fazla açıklayıcı ayrıcalıklar tanındığı ve daha geniş bir etkinlik alanı sağlandığı doğrudur. Ne var ki erkeğin cinsel davranışına yönelik kültürel değerlendirmeler çok daha katıdır.
İktidarsızlığa yönelik sorunu ilk çocukluk yıllarına götürmeyi ve bu dönemdeki deneyimleri ve travmaları araştırmayı içeren psikanalitik ve psikiyatrik yaklaşımın bir gerçeklik temeli vardır, ancak bu biraz da yemekten zehirlenen birisini, çocukluktaki yeme alışkanlıklarını araştırarak tedavi etmeye benzemektedir. Bu yaklaşım, kaçınmaya çalıştığı şeye uygun tepki veren bedenle birlikte, sorunun gerçek nedeninin bugünde olabileceği gerçeğini dikkate almamaktadır.
702 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.