Günlük yaşamınız tapınağınız ve dininizdir. Oraya ne zaman girerseniz girin, beraberinizde getirin her şeyinizi. Zira hayallere dalıp giderseniz ne başarılarınızın üzerine çıkabilir ne de başarısızlıklarınızdan daha alt bir seviyeye düşebilirsiniz.
Gündüzleriniz tasasız, geceleriniz noksansız ve üzüntüsüz geçtiğinde değil, tam tersine , bunlar hayatınızı çevrelediğinde ve her birinin üstesinden , çıplak ve zincirlerinizden kurtulmuş bir şekilde geldiğinizde özgür kalırsınız.
Çalışmak …, çalışırken dünyadaki en uzak rüyanın , bu rüya daha doğarken size verildiği ve sizin de bu rüyanın bir kısmını yerine getirdiğinizdir.
… ve çalışıp emek verirken , aslında hayatı seviyorsunuz. Verilen emekle hayatı sevmek, hayatın en gizli sırrına ortak olmaktır. Ancak bunları yaparken çektiğiniz acılardan ötürü doğduğunuz güne pişman olup , ağırlığını taşıdığınız bedeninizi kötü bir talih olarak görüyorsanız size tek bir şey söyleyebilirim; yazgınızı silecek olan tek şey alın terinizdir.
Güzelliğe dair bütün bunları söylediniz ama aslında ondan değil, giderilmemiş ihtiyacılardan söz etmekteydiniz; hem güzellik bir ihtiyaç değil, çokunluktur. Ne susamış ağzıdır ne de uzatılmış boş bir avuç. Tutuşmuş bir yürek , büyülenmiş bir ruhtur.
Ne görmek istediğiniz imgedir ne de duymak istediğiniz şarkı. Gözlerinizi kapatsanız da gördüğünüz imge, kulaklarınızı tıkasanız da duyduğunuz şarkıdır güzellik.