Almanya tehlikeli bir ülkedir. Sosyalizm maskaralıklarının orada alıp yürümesi yarın Almanya’yı yeni gelişmelerin eşiğine atacaktır. Adolf Hitler durup dururken değil, büyük ve kültürel bir millete karşı İngiltere ve Fransa’nın ahmakça siyasetleri yüzünden ortaya çıkmıştı. Bugün de başka bir Adolf un, Adolf von Thadden’in başkanlık ettiği
Ulbe b. Zeyd Rasûlullah Efendimizden binek veremiyeceğine dair red cevabını aldıktan sonra çıkıp gitmişti. -Eh.. Bizden bu kadarı.. Binek verilse biz de giderdik.. demedi. Zahmet ve meşakkatin başa güreşeceği bu yolculuk gözlerinde tütüyor, ne yapsa gönlünü razı edemiyordu. Derdin üzerine dert kata kata akşam etti. Yatsı namazını kılıp herkes istirahate çekildiği zaman kalktı, namaz kıldı, daha sonra ellerini kaldırdı. -Allah'ım!.. Cihadı sen emrettin, bol bol mükafatları sen vâdettin. Sonra da bana bu sefere katılacak imkanı vermedin. Peygamberinin de bana verebileceği binek yok.. Allah'ım, ben senin rızanı kazanmak için ne yapayım? Bu güne kadar malıma, bedenime zarar veren, şahsiyetimi inciten bütün Müslümanlara hakkım helal olsun. (Elimden bu kadarı geliyor)... Böyle arzetti münacatını. Bir zaman sonra istirahate çekildi. Rasûlullah Efendimiz sabah namazını kıldırdıktan sonra ashabına döndü Nerede bu bu gece sadaka veren?.. dedi. Bu soru cevapsız kaldı. Soru ikinci defa tekrarlandı. Bu defa Ulbe ayağa kalktı, -Emir buyurun ya Nebiyyellah, buradayım, dedi. -Müjdeler olsun sana, Ruhumu elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki bu davranışın makbul bir sadaka olarak tesbit edilmiştir, dedi. Ulbe'nin gözleriyle birlikte yaşaran gözler, Nebiyy-i Ekrem'e bakıyorlar, gönüllerinde biriken şükür ve hamd duygularını Cenab-ı Mevlâ'ya arzediyorlardı.
Sayfa 148Kitabı okudu
Reklam
Bu şiiri bu kadar geç keşfettiğime inanamıyorum.. Çok nahif..
I. AŞK VE ÇİLELER Monna Rosa, siyah güller, ak güller; Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister; Ah, senin yüzünden kana batacak, Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
Soluklarını keserek, çatırdayan düşman binayı uzun uzadıya dinledi. Bir tuhaf koku vardı: Çürümüş et, rutubet, küf, hepsini bastıran sidik kokusu... Sökülen tırnakları Avukat Lütfi Fikri Bey Meclis kürsüsüne getirip meydana atmadı mı? Sökülen tırnaklarla soyulan taban derilerini? O zaman bu işi, vatan uğruna İttihatçılar yapmışlardı; şimdi de, tabii gene vatan uğruna İtilâfçılar yapıyor. Bunu yapabilenlerle, bu işten ekmek yiyip çoluğuna çocuğuna ekmek yedirenlerle aynı tramvayda yolculuk etmiş, aynı kahvede oturmuş olabileceği aklına gelerek sırtı ürperdi.
Sayfa 326 - İthaki Yayınları, 1. Baskı, 2005, Üçüncü Bölüm, Kâmil Bey, 2Kitabı okudu
Oğuz Atay - Tutunamayanlar (Şeyh Bedrettin Destanı / Nazım Hikmet)
1. Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi, duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, gümüş ibriklerde şarap, bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi. Çelebi hünkâr idi amma Âl Osman ülkesinde
Gözler
Siyah gözler, ela gözler Bazen olur, bela gözler Bir elemli an gelir ki, Döner birer, sele gözler Kaşlar yüzün süsü ama; Hele gözler hele gözler
Sayfa 7
16 öğeden 11 ile 16 arasındakiler gösteriliyor.