Benim aile göreneklerimde bir deyiş vardır: Cultura cura; kültür iyileştirir. Eğer kültür bir şifacıysa, aileler nasıl şifa bulacaklarım öğrenirler; daha az kavgacı, daha onarıcı, çok daha az yaralayıcı, çok daha nazik ve sevecen olurlar. Yok edicinin egemen olduğu bir kültürde doğması istenen tüm yeni hayatlar, gitmesi istenen tüm eski hayatlar, hareket etme yetisinden yoksundur ve o kültürün bütün yurttaşlarının ruhsal hayatları hem korku hem de tinsel kıtlıkla felç olur.
Eski bir deyiş vardır. “Vakit kaybı günahtır.” Çoğu insan başkalarında kıskandıkları bütün lüksleri kazanmalarına yetecek kadar zamanı dedikodu yaparak geçiriyor. Zaman sizin en değerli varlığınızdır. Eğer doğru bir şekilde kullanırsanız zaman bankadaki para gibidir. Zamanı özdisiplinle harcamalısınız. Bunu yapmanın en kolay yolu, sonraki yirmi dört saat için program yapmanız ve bu programa bağlı kalmamızdır. Bunu bir kere yaparsanız bir dahaki sefere daha kolay olacaktır.
Başkalarının söylemiş olduklarının karşılaştırılması ve tartışılmasıyla büyük ölçüde ne bilgimiz ne de derin kavrayışımız artacaktır; çünkü bu her zaman suyun sadece bir kaptan diğerine boşaltılmasına benzer. Kavrayışımız ve bilgimiz ancak şeylerin kendilerini bizzat derinlemesine düşünmek suretiyle zenginleşebilir; çünkü sadece o her zaman hazır ve el atında olan canlı kaynaktır. Bu yüzden sözde filozofların her zaman ilk yolla uğraştıklarını ve diğerini hiç bilir görünmediklerini; her zaman şunun ne söylediği ve diğerinin ne kastetmiş olabileceğiyle ilgilendiklerini görmek ilginçtir. Dolayısıyla bunlar her zaman, deyiş yerindeyse, geride bir damlanın kalmış olup olamayacağını görmek için eski kaplan ters çevirirlerken, beri yanda canlı kaynak ayaklarının dibinde fark edilmemiş olarak gürül gürül akar. Hiçbir şey bunun kadar yetersizliklerini ele vermez ve önemlilik, derinlik ve özgünlük kuruntularının aslını açığa vurmaz.