İlk birkaç sayfası sonrası beklentimi düşürerek okuduğum, sanırım pek de bir yere bağlanmayacak diye düşündüğüm ancak bittiğinde ummadığım şekilde beğendiğim bir kitap oldu. Kısa bölümleri sizi sıkmadan, ileri sarılmış bir film edasıyla tutarlı bir biçimde ilerliyor. Genel temaya yayılmış nostalji hissini, eski şarkıların yerinde kullanılışını ve sanki Yeşilçam klasiklerinden bir kesit izliyormuşum duygusunu pek bir sevdim. Geçmişiyle, bugünüyle, yaralarıyla, büyüme hikayesiyle, beklentileriyle her kadının kendinden bir parça yaşanmışlık bulabileceği bir esas karakter Mihrap. Yarım kaldığı her yerde onunla beraber kalbim kırıldı, onun sövemediği kadar da sövdüm ciğersiz Dalyan'a. Kurgusal dünyadaki erkekleri de kapatmamız gerekecek sanırım, şaka bir yana anlayacağınız üzere kendinizi kaptırdığınız duysanız hiç de yabancılamayacağınız bir tanıdığın hikayesi gibi. Büyük beklentileriniz yine de olmasın tabii, ama başlandığı gün biten hoş bir etkisi yok da diyemem. Yazardan okuduğum bu ikinci romanı, ilki olan Behicenin yarım kalan işleri'nden daha çok sevdim. Velhasıl naçizane önerim okuyunuz efenim:)