Bireyler değil, az ya da çok ideal maskeler; gerçeklik değil, alegorik bir genellik; dönemin özellikleri, yerel renkler adeta görünmez hale sokulmuş ve mitselleştirilmiş; şimdiki zamana ait duy­gu ve mevcut toplumun sorunları en basit biçimlere indir­genmiş, çekici, gerginleştirici, patolojik özelliklerinden arın­dırılmış, artistik anlamdan başka her anlamda etkisiz kılınmış, yeni konular ve karakterler yok, eski, çoktandır alışılmış olanlar ve sürekli geçerliliğini koruyan bir yeniden canlandırma ve yeniden biçimlendirmeyle: işte budur sanat, Goethe'nin daha sonra anladığı gibi, Yunanlıların ve Fransızların da uyguladıkları gibi.
Sayfa 157 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Köksüz, piç bir kültürün insan hayatını nasıl avuçlarına aldığını ve kalpleri nasıl sıkıp bir kenara attığını izleyeceğiz. Günübirlik olanın, hiçbir kutsallık taşımayanın zihinleri bir bir ele geçirip alay edercesine kullanıp attığına şahit olacağız. Çünkü gerçek, hep sessiz sedasız aramızda dolaşacak. Çünkü gerçek, hep gösterişsiz ve masum yüzüyle yürüyecek meydanlarda. Bağırıp çağırmadan, munis ve müşfik yüzüyle. Gürültüye, makyaja, reklama, kostümlere tapınan modern kent sakinlerinin asla fark edemeyecekleri bir yüzle dolaşacak aramızda. Konsomatrisler, müşterilerinin bir şişe fazla içmelerini sağlayabilmek için, geçmişlerinden ayık kafayla saklayabildikleri düşüş öykülerini masaya dökecekler. Ve gerçek, sahici öykülerin yakamıza musallat ettiği bir el gibi orda öylece kalacak. Her sabah yeni bir yalana uyanacağız. Her sabah yeni bir ihanetin vicdan azabını silkeleyeceğiz üzerimizden. Bir gece kulübünde arabesk şarkılar söylermişçesine. Haber bültenleri susmak bilmiyor. Beynim uyuştu artık. Kravatlı adamların karmaşık sözlerinden geriye hep ölüm kalıyor. Eski bir ezgi mırıldanıyorum. "Afgan dağlarında kar kucak kucak. Ne ev ne bark kaldı ne de bir ocak. Bizim evimizde yaz gibi sıcak. Kalmak istesen de kalamazsın ki..."
Reklam
Yolcu , bir gün yolunu yitirirsen , artık eski yolunu bulmaya çalışma , yeni bir yol ara kendine .
HÂTIRALAR
Bu tatsız akşam saatinde, Görünmez kanatlarınızla, Cama vurmayın hâtıralar. Sessizliğine doymadığım o eski saatleri, yeni Baştan kurmayın hâtıralar. Suda yıldızlara uyarak, Siz de uzaktan, bir çakıp bir Sönüp durmayın hâtıralar. Bu tatsız akşam saatinde, Başımda pervaneler gibi Dönüp durmayın hâtıralar...
Öte yandan bu sözcüğü,ruhun,bedenin ve devinimin üçlü görüntüsü içinde ele alırsak,daha da büyümez mi gözümüzde? Gördüğü işleri,etkilerini,görevlerini bir yana bırakıp,ona öylece bakmak,insanı bir düşünceler deryasına düşürmez mi? Sözcüklerin çoğu,dışarıya yansıttıkları düşüncenin rengine boyanmış değil midir? Hangi dehaya borçluyuzdur onları kim
Felsefe-Bilim ve Din +13
Sosyalist toplumda sınıflar kavgası sona erdiğinden,eski ile yeni arasındaki çarpışma ve aşağıdan yukarıya doğru gelişme artık sınıf çekişmelerine karşı yürütülen bir kavga biçiminde değil,tam tersine,sosyalist toplumun asıl itici gücü olan eleştirme ve öz eleştiri biçiminde belirebilecektir.
Sayfa 81 - ebyKitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.