İşte dilini bilen, seven ve sayan hiç kimse, orijinal görünmek yahut yenilik yaratmak hevesi uğruna Türkçeye kıyamaz. Ona faydalı hizmetlerde bulunmak istiyorsak önünde saygı ve itaatle başımızı eğelim, inceliklerine dikkat edelim.
Kökü tarihin derinliklerinde; dalları, yaprakları Türk ırkının yaşadığı dört kıtada; meyveleri binlerce cilt kitaplarda ve sevdası bütün Türklüğün gönlünde yaşayan Türkçeye kimse dokunamayacaktır.
Tarafsız bir kafayla doğrunun mânâsını incelersek görürüz ki doğru; kişiye, kişinin içinde bulunduğu topluluğa ve topluluğun yaşadığı asra göre değer alır. Onlarca doğrunun tarifi, içinde bulundukları ve içinde bulunmaktan haz duydukları durumdur.
Bazen tesadüfler arka arkaya gelir. Bazen insanlar bilmediği gerçekleri hisseder ve hisleri sonunda gerçek çıkar. Ve genellikle ciddiyetsiz davranışlar sonunda insana ciddiyetin önemini öğretir. İşte Oscar Wilde'ın bu kitapta anlatmaya çalıştıklarının özeti. İki arkadaş aynı ciddiyetsiz tavrı gösterir, ikisi de aynı yalanı söyler ve sonunda gerçekler ortaya çıktığında ikisinin kardeş olduğu anlaşılır. Wilde, bunları anlatırken bir yandan da aristokrat sınıfın ahlak anlayışına, bu sınıfın entrikalarına da değinir. Dönemin toplumunun ikiyüzlülüğü de hikâyede yerini alır. Ve tüm bunlar aslında birer saçmalıktır.