Kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında, Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa karışan noktasında Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık, Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. Bu gece yarısında iki kişi uyanık: Biri benim, biri de uzayan kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku
De ki: yeryüzünde gezip dolaşarak görünüz ki Allah, yaratılışa nasıl başlamış? Bundan sonra başka bir doğuşu daha sağlayacaktır. (29/20). Gerçekten, evrenin bu esrarlı dönüşü ve onu döndüren güç, zamanın bu sessiz akışı, insanlara gece ve gündüz şeklinde tecelli eder.
Reklam
Bir gece fırtınası içinde Karadeniz bu! Doğanın dört ana öğesinin olağanüstü çarpışması! Yanmış yıkılmış bir fundalık! Kuzey kutbunda bir kış manzarası ! Buz tutmuş zaman nehrinin birden çözülmesi! Ama sonunda tüm bu hayaller resmin tam ortasındaki o esrarlı şeyin önünde iflas ediyordu . O şeyin ne olduğu bir bilinse , her şey anlaşılacaktı . Ama durun bakalım, kocaman bir balığa benzemiyor mu bu biraz ? Sakın büyük deniz ejderhasının ta kendisi olmasın bu ?
Misafir kadınlar toplanmaya başlayınca, önce küçük dedikodular yapılırdı. Sonra hemen çete, komita hikayelerine geçilirdi. Kadınların en bilgiçleri her gece bu hikayelerin yenilerini bulup söylerlerdi. Hepsi korkunç, esrarlı, hikayeler . . . Biz çocuklar, bu kenar mahalle evlerinin odacıklarını dolduran kadın kümeleri arasında, analarımızın dizlerine yapışarak, eteklerine gömülerek bu anlatılanları korkulu gözler, gittikçe donuklaşan bakışlarla dinlerdik. Bir gün bir köyün basılması, bir gün bir köprünün atılması, başka bir gün de ateşe verilen depoların cephaneliklerin hikayeleri anlatılırdı.
İlla illa..
Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: LÂ. İLLÂ, dedim. Bir ömür boyu aradığım hece harfinin LÂ olduğunu bildim. LÂ: Olumsuzluk eki. Başkaldırı serbestîsi. Ama değil mi ki Tevhid kelimesi de LÂ ile başlar: LÂ ilâhe. Bilinçli kabul kelimesi onun ardından gelir: İllallah. Öyleyse Âdem, İLLÂ’ya giden yolda bir LÂ hecesidir. İsyan tecrübesi onun ilk halidir. Âdem, cümlenin daha başında LÂ diyecek, reddedecek özgürlüğe sahip olduğu halde illallah’a varmasıyla yaratılmışların en güzelidir, mümkünler âlemindeki o en esrarlı heceyle, kendiliğinden değil bile isteyedir. LÂ, hiçlik mesabesi, öyleyse sonsuzluk ekidir.
okudukları, büyücü kadının çoban şiiriydi, Asinius Pollio'nun arzusu ve siparişi üzerine kaleme alınan şiirdi; eğer Plotia'ya ait düşüncelerinden, kadına yönelik özleminden ve şehvetinden destek bulmasaydı o şiiri asla o kadar iyi yazamazdı; onca güzel kaleme alabilmesinin nedeni, eşiği terk edip mutlak bir birlikteliğin gerçekleşeceği geceyi yaşama mutluluğuna asla eremeyeceğini daha en baştan biliyor olmasıydı; evet, kaçma arzusu o zamandan beri içinde filizlendiğinden, şiiri kadına okumak zorunda kalmıştı ve hem korkusunda hem de umudunda haklı çıkmıştı, şiir, ayrılığa dönüşmüştü. Ve aynı ayrılık, daha sonra tekrar ve daha geç bir zamanda ve çok daha devasa boyutlarda Aeneas tarafından yaşanacaktı; Aeneas, şiirdeki o esrarlı, kaderi andıran zorlamanın etkisiyle ve kaçmakta olan gemilerle dönüşü olmayan bir yola girip Dido'yu terk edecekti; onunla yatmaktan, avlanmaktan sonsuza kadar feragat edecekti; kendisi için gerçekliğin tatlı gölgesi, şehvetin tatlı gölgesi olmuş olan kadından sonsuza kadar ayrılacaktı, fırtınaların altındaki gece mağaralarının derinliklerinde gizlenen aşktan sonsuza kadar ayrılacaktı.
Reklam
330 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.