Esratheb

Başkaldıracakları ilk gerçeğin kendileri olduğunu görmüşlerdi sonunda.
Reklam
Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi.
Estetik operasyonlar görünür bir kusuru düzeltmekten çoktan çıkmış, takıntılı bir değişim arzusuna dönmüştü. Tahammül edemedikleri asıl büyük kusur kendi ruhlarındaydı ama onlar kusuru bedenlerinde arıyorlardı.

Reader Follow Recommendations

See All
“Arzu ve heveslerini ilah edinmiş, bilgisine rağmen (Allah’ı bırakıp da o hevasına kul olmasından dolayı)* Allah’ın da kendisini sapıklıkta bıraktığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne bir perde çekmiş olduğu kimseyi gördün mü? Şimdi (bana söyle) artık Allah’tan başka, onu doğru yola kim getirebilir? Hala düşünmeyecek misiniz?” *Allah’a kul olma özelliğini kaybedip nefsine tapan insanlar bütün iş ve hareketlerinin doğruluk ve meşruluk onayını Allah’ın buyruklarından değil, nefislerinden, ona hoş gelip gelmemesinden almaktadırlar. Böylece onlar, nefislerini, hatta nefsâni akıllarını ilahlaştırmışlardır. Nefsin, heva ve hevesin hakim olduğu yerde dalâlet (sapıklık) vardır. İnsan ondan kendisine pay ayırdığı ölçüde sapıklık içindedir. Casiye Süresi, 23. Ayet
Sayfa 500
“İnsanları çok sevmeyi sevmiyorum Sevince de ölmelerinden korkuyorum.”
Reklam
Hayal kırıklığı yüzlerine yerleşmiş insanların acıklı umursamazlığı, bütün sokağı kaplayan bir çığlığa dönüşür.
İnsanoğlu sadece değiştirip başkalaştırmaya değil, ulvileştirmeye de muktedir olduğu bir dünyada yaşamaktadır. Ne zaman ki bir toplum bu ulvileşme/yücelme ihtiyacını artık hissetmez olur, işte o zaman çözülüp dağılır.
Matematiği birtakım uzun ve yorucu işlemlerden ibaret gördüğünüz için de bilim çekici gelmiyor size. Sayıların ve eski Yunanca harflerin gerisinde canlı ilişkiler olduğunu sezemezseniz, sayılarla hayatın arasındaki ilişkiyi göremezsiniz, matematik ve dolayısıyla fizik çalışmanın tek amacı sınıfı geçmek olur.
Zahiren şer gibi görünen bir hadisenin, bu dünyada yaşayacağımız son olay olduğunu kabul edelim. Tek sıkımlık kurşunun kalması gibi yaşayacak başka bir anı olmayan bir insan için şer gibi görünen bu olayın içinde gizlenmiş hayır ne olabilir? Hayır, O’na teslim olmaktır. Şer gibi görünen olaya rağmen teslimiyet, başa gelene rıza göstermek, şikayet etmemek şer gibi görünen her olayın içinde gizlenmiş olan hayırdır. Tam bu noktada, kalbin Yaratıcı ile kurduğu varoluşsal bağ ve O’na teslimiyeti kalbe bir direnme, güç ve dirildik kazandırır. Böylesi bir kalp, olumsuz görünen yaşantıya meydan okumuş, onun altında ezilmemiştir. En büyük galibiyet, kalbin O’na teslim olmasıdır.
Bugün biraz daha az konuşuyorsun. Çok düşünüyor, çok yaşıyorsun.
Reklam
“ Vay güllerle, ağaçlarla, kurtlarla, kuşlarla konuşamayanların haline! Rüzgârların, derelerin ve dağların dilinden anlamayan, cehennemi uzak bir akıbette aramasın sakın.”
İnsan hayatın bir yerlerinde ölüyor aslında. Ruhuyla arasına yaşamak kadar uzun bir mesafe giriyor. Ölüyor insan ve yeniden diriliyor, doğru dürüst bir tek cümle kurabilmek için diriliyor işte.
İnsanı ister hümanistlerin anlayışı ile tanrılaştırmaya çalışan görüş olsun, ister evrimcilerin onu hayvan yerine koyan görüşleri olsun; hepsinin ortak paydası, Kitab-ı Mukaddes’in beyanlarını yalan çıkartma çabasıdır.
“Zamanın iki yüzü var, iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular.”