Öncelikle söylemeliyim ki kitabın sonu hiç tahmin edilemezdi. Yani spoiler/sonuna dair bir bilgi vermeyeceğim, ama bu kadar ince olmasına rağmen tahmin edemedim. Stefan Zweig öykülerinde de bazen böyle şaşırtmacalı sonlar olur, fakat o sonu sezersiniz, içinize doğar o ince, bir parmak kalınlığı bile gelmeyen kitabın sonu. Sadece Zweig'ın kitaplarına, edebiyatına özgüdür bu benim dilimde.
Akakiy'in karakteri için referans vereceğim bir stereotip olacak; MBTI/16 Personalities'ten INFP. Akakiy tam olarak bir INFP gibi yaşıyor. Yani insanlara çok değer veriyor gibi kendi içinde, iç hesaplaşmaları oluyor çok sık, fakat bir yandan da insanları çok küçümseyebiliyor (bunu sonlara doğru ve kitabın seyrinde görebilirsiniz), insanları ne noktaya, ne konuma getireceğine kendi bile inanamıyor bazen. İnsanları gözlemlerken romantize de ediyor, aşırı realist de davranıyor. General için ise tam bir Türk babası olduğunu söylemem gerek. İnsanları kırıp döküyor, fakat sonunda pişman oluyor. Bu da aslında coğrafyalarımızın yakınlığı kadar kültürlerimizin de yakınlığını gösteriyor.
Onun dışında kitapta bazen dalıp gittim, o noktalarda sanki başka bir kitap okuyormuşum gibi kopup gittim, Gogol kitabın akışını çok iyi takip etmiş gerek yazısında gerek kafasında. Çoğu Rus yazar gibi betimleme ve insanları benimseme; sahiplenme, gerektiğinde de yerin dibine sokma içgüdüleri tanrı katında.