Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ATSIZ'DA ASKERLİK-ORDU-SAVAŞ-DİSİPLİN 31 Ağustos 1962 tarihinde çıkan Millî Yol dergisinin 31. sayısını elimize alınca, İzmirli Türkçü gençler olarak ne kadar heyecanlandığımızı hatırlıyorum. Orta sayfada Atsız'ın "30 Ağustos ve Türk Ordusu" başlıklı yazısı yer alıyordu. Yazıyı defalarca okumuş, birbirimize aktarmıştık. O
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Reklam
Mutluluklar hatırlamak, mutluluklar kuşanmak için otuz kırk yıl öncesinin eşsiz bir akşamüstünü, adeta toprak altından, kazıbilimci titizliğiyle çıkarmaya çalışıyorum. Yeniden gün ışığına çıkınca belki de mahvolacak.
İlim ile Bilim arasındaki fark nedir? Atatürk'ün İlminin Manası Nedir?
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz. İlim sahibi olmak
Ashâb-ı Kirâmın, mâzileri itibariyle çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri, Allâh Rasûlü -sallallâhü aleyhi ve sellem-'in sohbet meclisindeki mânevî iklimin rahmet ve bereket sağanaklarıyla yoğruldu. Bu sayede vaktiyle üstüne toprak basılmış eşsiz fazîlet ve mânâ tohumları neşv ü nemâ buldu. Sadırdan sadıra in'ikâs eden muhabbet ve rûhâniyet alışverişiyle yıldız şahsiyetler inkişaf etti. Câhiliyye devrinin merhametsiz, vicdansız, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar katı, hak ve hukûk tanımaz insanı eridi, kayboldu. Aynı silüet içinde fakat bu defâ gözü gönlü yaş dolu, diğergâm, ince, rakîk, hassas bir insan hüviyeti teşekkül etti.
Sayfa 73 - SÂLİH ve SÂDIKLARLA BERÂBER OLMAKKitabı okuyor
"Türkçe, dünyadaki en demokratik dillerden biridir, çünkü 'O' dediğinde hem dişil, hem eril tüm canları anlatırsın. Bizim mitolojimiz, erkek-kadın farkı olmayan dilde yazılmıştır ve bu yüzden çok özeldir. Böyle eşsiz eserler ancak tüm canları eşit gören bir zihniyetin anadilinde icat edilebilir.”
Sayfa 103 - Everest YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ankara’nın uzun tarihinin şaşırtıcı terkipleri
Ahî Şerafeddin’in türbesini asırlarca Greko-Romen arslanlar bir nöbetçi sadakatıyla beklerler ve bu yüzden Arslanhâne adını alan camiin hakikaten eşsiz mihrabında, Etiler’in toprak ve bereket ilâhesinden başka bir şey olmayan bir yılan son derece kuvvetli plastikliğiyle meyvalar arasında dolaşır ve camiin o kadar şaşırtıcı bir sâfiyetle boyanmış ağaçtan sütunları Bizans ve Roma başlıkları taşır.
Sayfa 17 - DERGÂHKitabı okuyor
Son Adanın Çocukları
Eşi benzeri olmayan bir güzel adada yaşıyorduk.Adamız anakaradan uzak. Geceleri mis gibi yasemin kokularına bürünür.Bu adada ağaçlar arasında kırk ev vardır.İki tarafı ağaçlıklı toprak yolun tepesinde buluşup birbirine. girmiş olan dalların yarattığı eşsiz gölgeliği?Ya denize dalıp çıkarak avlanan martıları?Ya evlerimizi saran mor begonvilleri,akşam sefalarını?
Sayfa 10 - İnyKitabı okudu
Rodos'ta Ege'den iltica etmiş bir hayli Türk ailesi vardı. Mülteciler Rodoslulardan dostluk, adanın eşsiz tabiat ve ikliminden duyulan huzur içinde ıstıraplarını tahfife imkân buluyordu. Ben vakit buldukça deniz ve kara avı ile avunuyordum. Tüfek omuzumda bazen ağabeyimle birlikte avlanırdık. Rodos'un kırk beş kadar köyünü Karabinyeri kumandanından fazla bildiğim söylenirdi. Bu dolaşmaların birinde Salahos dağ köyünde bir gece hatıramı nakletmeden yapamayacağım. Misafir kaldığımız köylü Rum, gece bizi köykahvesine götürdü. Bir köy odası idi bu kahvehane. Rumcayı anladığım için kahvedeki hemen hepsi genç müşterilerin konuşmalarını takip edebiliyordum. Gençlerin çoğu Amerika'dan sılaya gelmişlerdi. Konuştukları ziraat işlerine, usullerine, hayvan yetiştirmesine, hastalıklarına, korunmalarına aitti. Sonradan öğrendiğime göre, kalsınlar, dönsünler; getirdikleri paralar ile köyde toprak alacaklar, ailelerinin topraklarını genişleteceklermiş. Köyden evleneceklermiş. Ertesi sabah erkenden ava çıkarken bu gibi gençleri başlarında Meksika şapkalarla, Coni Boy kılığında, köy meydanındaki yalakta beygirlerini, katırlarını sulatırken gördüm. Gençlerin hiç birinde züppelik yoktu. Gülüşerek ahenkle işlerini görüyorlardı. Onları takdir, gıpta ile seyrettim. Zihnimde yurdumun o andaki durumu canlandı. Bu çocukların kardeşleri, Anadolu'muzda harp, ateş saçıyorlardı. Çalışkan, zeki Rumluğun sulh ve sükûn içinde, beni kıskandıran cemiyet üstünlüğü ile ırklarını terfih mümkün ve lâzımken Yunanlılığın içine atıldığı faciaya neden sürüklendiklerini düşünüyordum.
Sayfa 71 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Bu eşsiz güzellikte­ ki toprak, üzerinde hiç bıkmadan buharını tüttürerek ken­disine atılacak tohumları bekliyor, ama sonunda faydasız ot­lar bitiyor... Bu kutlu halkın emek verip bize kazandırdıkla­rının hiç olmazsa birazını bu insanlara verebiliriz. Peki biz, onlara ne veriyoruz? Uçaklar, dretnotlar, 30 katlı binalar, gramofonlar, sinemalar, bilim ve sanat olarak adlandırdığı­mız her türlü işe yaramayan saçmalıklar. Boş, ahlaksız, suça meyilli bir yaşam örneği sunuyoruz onlara.
314 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.