Hekimler tedavisi olmayan yaraları iyileştirmeye çalışmanın faydasız olduğunu söylüyorlar ve belki ben de uzun zamandır kendisine acı veren hastalık hakkında bütün hislerini yitirmiş olan -ki bu bile hastalığının ölümcül olduğunu gösterir- halka tavsiyede bulunmakta yanlış yapıyorum. Yine de mümkünse özgürlük sevgisinin bile o kadar doğal olmadığını düşündürten direngen kulluk etme iradesinin nasıl bu kadar derinlere kök saldığını keşfetmeye çalışalım.
Halkın kendisi kul olmayı kabul edip kendi boğazını kesiyor; kul olmayı veya özgür olmayı seçebilirken özgürlüğü itip boyunduruğu seçiyor; felaketini kabul ediyor veya daha doğrusu felaketin peşinden koşuyor...
İnsanlar başkalarını baskı altında tutmak uğruna kendilerinin kul-köle olmalarına gönülden razı olurlar. Aynı zamanda herkesin tiranla özdeşleşip küçük tiranlar durumuna dönüşmesi, düzenin özümsenmesine ve bu düzenin temelini oluşturan iktidar ilişkilerinin sürekli bir biçimde yeniden üretilmesine yol açar.
“Boyunduruk altında doğup da özgürlüğün gölgesini bile göremeyip köle olmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlayamayan insanların hoş görülmelerinin ya da bağışlanmalarının” (s, 37) gerektiğini belirtirken, gönüllü kulluğun yerleşmesinde iktidarın oynadığı role dikkati çeker.
Eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir.