Çocuk istiyordum. Ama evlenmeden çocuk istediğim için, ortada bir sorun vardı. Evliliğe kesinlikle yanaşamıyordum. Evliliğin bana çok zor gelmesinin nedeni, yalnız yaşamaktan hoşlanmamdı. Monogam bir insandım, yani tekeşliliğe inanıyordum, ama o tek eşle aynı evde oturmaya gönlüm razı değildi. Onu her gün görmek; ama geceleri evimde tek başına kalmak, tek kişilik yatağımda kitabımı okuyup tek başına uyumak istiyordum. Üstelik beraber yaşayanların doğal olarak, birbirlerinin en kötü yanlarını gördüklerini, bunun da bir ilişkinin bozulmasına neden olabileceğini bilmekteydim.
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Reklam
Masada tek başına kalınca rakısını çabucak bitirdi Selda. Ağlamak geliyordu içinden. Evde olsaydım, diye düşündü, ağlaya ağlaya uyuyakalırdım. İçindeki boşluk sık sık ağlatıyordu Selda’yı. Hayatının nabzı ne kadar düşüktü. Sanki hamurunda bir şey eksik bırakılmış, Selda büyüdüğü, her yıl bir yaş daha aldığı halde, hayatın yakıcı tadının alındığı o tamlığa, o biraz azametli olgunluğa varamamıştı. Yaşadığı yıllara bakıyor ve şu dünya üzerinde kendinden başka herkesin değilse bile bazılarının, hayatta kan ter içinde kalarak derin damarlar kazdığını, kendisininse kumun üzerinde hemen kaybolacak bir iz bırakmakla yetindiğini düşünüyordu. Olmayacak şey olmuş, hayatın bütün risklerini sözde hesaba katan o güvenli aile evinde hüküm süren zihniyetin asla kabul edemeyeceği bir dizi fotoğraf, evin içini en dip noktalarına kadar aydınlatmıştı. Şimdi anne babasının sevgisiyle sarıp sarmalandığını sandığı evin şaşmayan bir saatten, bir içtima alanından, işe yaramayan bir dizi güvenlik uyarısından ibaret olduğunu görüyor; musibetsiz nasihatlerle donanmış kişiliğinin hayatın karşında aciz kaldığını anlıyordu.
Bir süre sonra şehre, otobüslere, insan seline, okuluna, akrabalarının o evde yokmuş gibi davranmalarına, evin babasının onu tamamen yok saymasına, arada bir nedensiz çığlıklar atıp sonra annesinden dayak yiyen zavallı küçük çocuğun sesine, hep tek başına yediği burnuna uzatılan tatsız tuzsuz yemeklere alışmıştı.
“Sınırın güneyinde, güneşin batısında” dedi. “Güneşin batısında?” “Sibirya histerisi hastalığını duydun mu?” “Hayır.” “Bunu uzun zaman önce bir yerde okumuştum. Belki de ortaokulda. Hangi kitapta okuduğumu bir türlü hatırlayamıyorum. Neyse, Sibirya’da yaşayan çiftçilerin başına geliyor. Söyleyeceklerimi kafanda canlandır şimdi. Sen bir çiftçisin, Sibirya tundrasında tek başına yaşıyorsun. Aralıksız her gün tarlalarını sürüyorsun. Görünürde hiçbir şey yok. Kuzeyde ufuk, doğuda ufuk, güneyde, batıda, hepsinde aynı şey. Her sabah güneş doğduğunda tarlaya çalışmaya gidiyorsun. Güneş tepeye çıktığında öğle arası veriyorsun. Güneş battığında eve yatmaya gidiyorsun.” ... “Kışın evde kalıp ev işleriyle ilgileniyorlar. Bahar geldiğinde tekrar tarlalara dönüyorlar. Sen bu çiftçisin. Hayal et.” “Tamam” dedim. “Ve sonra içinde bir şeyler ölüyor.” “Nasıl yani?” Başını salladı. “Bilmiyorum. Bir şeyler. Her gün güneşin doğuşunu, sonra da batışını izliyorsun ve içinde bir şey yitip gidiyor. Sabanını bir kenara atıp kafan boş bir şekilde batıya doğru yürümeye başlıyorsun. Güneşin batısındaki bir yerlere doğru. Takıntılı biri gibi ara vermeden, yemeden, içmeden yere yığılıp ölene kadar yürümeye devam ediyorsun. İşte bunun adı Sibirya Histerisi.
Doğan Kitap
şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş. İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik
Reklam
1. BÖLÜM SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM 1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde (...)10 Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve
"Karmen bu evde nasıl yaşayabiliyorsun tek başına?" "Alışkınım." 'Ama burası çok büyük ve ürkütücü. nasıl dayanıyorsun?' 'Burada büyüdüm alışkınım" "Sen çok güçlü bir kadınsın." Değildim.
Bi dünya yalnızlık
Ev, insanın dünyasıdır. Bir evde tek başına olmak, dünyada tek başına olmak kadar yalnızlık dolu….
Turgay Çumak
Turgay Çumak
Bir "Dünya İnsanı"nın Cenaze Töreni (Bir Yahudi kızın mektubu)
84 yaşında hayata gözlerini kapayan doktor Hildenburg'u bugün toprağa verdik. Protestan olduğundan cenaze önce kirche'ye [kilise] götürüldü, oradan da mezarlığa... Tören sırasında hiçbir zaman böylesine içli duygular, böylesine yürekten kopan sözler ve acılı gözyaşlarıyla karşılaşmadım... Öyle darlık içinde öldü, ki cenazesini bile
Sayfa 751 - 752, 753 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
"Olanlara inanamıyorum." diye söze girdi Bulut, "Annesinin böylesine sorumsuz olmasına inanamıyorum..." "O kadından bahsetmek istemiyorum." diye söze girdi Uraz, "Yaptığı tek iyi şey Kumru'yu dünyaya getirmekmiş. Bu yüzden konuşmak istemiyorum, yoksa ağır konuşurum." Oysa Bulut hala konuşuyordu. "Evde düşüp bir travma alabilirdi, iç kanama geçirebilirdi. Başına bir ton şey gelebilirdi, nasıl yalnız bırakır anlamıyorum. Özür dilerim,'' dedi sonra, "Sinir bozucu, biliyorum. Ama kendimi tutamadım. Insanın gidip hesap sorası geliyor." "Hesabı sorulacak zaten.' dedi Uraz, "Hesabını verecek." "Onunla konuşacak mısın?" diye sordu Bulut. Uraz cevap verirken yürümeye başladı. ''Yarın yanına gideceğim. Konuşmam bir şey ifade etmeyecektir ama içimden geçenleri söylemezsem kafayı yerim."
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.