Ey eski çığlıklarım ne haber, nerdesiniz Şimdi yalnızlığa mı gömülüyor sesiniz
Ey delikanlı! Gençliğin seni aldatmasın. Boş kuruntulara dalarak tövbe etmeyi hep ileriye bırakan ve öleceğini düşünmeyen nice genç vardır ki, 'Yarın ya da öbür gün tövbe edeceğim' derler. Oysa tövbeye sıra getirmeden ölüm meleği ona geliverir..
Reklam
Ey ulu Tanrım! önce akıl sahibi olup sonra onu kaybetmedikçe mutlu olmamak insanların kaderi mi ?
Aklımı Arıyorum
Delirdin diyorsun bana ey hayat Görmüyorsun; aşk hırkası giymişim Bilseydim zaten yokmuşum sokaklarda Ben zaten deliymişim
Sayfa 102 - Timaş Yayın GrubuKitabı okudu
Sordum: Allah'a dönüş ne demek? Cevapladı: Tövbe, ey genç, tövbe!
bedel istiyor rüyalar benden
Bana küsme toprak Yüz çevirme su Kalbime kapanıp ağlama ey gök Hayatın en vahşi kıvılcımları Başımdan aşağı süzülecekse Sen dök umutları avuçlarıma Sevdayı sen dök
Sayfa 81 - Timaş Yayın GrubuKitabı okudu
Reklam
Ey dünyama ırmaklar misali akan Melâl Yakındır, gökyüzünde açması çiçeklerin Kaktüslerin bahara erişmesi yakındır …🪻
Sevgilim Hayat ~İsmet Özel
Yüzüme bak ve yüzümü hırpala yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak sen her hafta oğlunu leğende yıkayan hayat yaban, diri memelerinden ısırmak dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için çok oldu tepelere vurdum kendimi bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde tıraşı uzamış adamlardan huylarını öğrendim senin. Mahmur bir tohumdun delikanlı
Canım Nurullah Genç
Bir damla su ver bana ey çöl Bari sen küsme Kalmadı hiçbir şeyim bak
Saliha kadın...
Zamanın birinde Şah Şüncâ-ı Kirmâni adında büyük bir evliya vardı. Bu büyük Allah dostunun bir kızı vardı. Kirman şehrinin ileri gelenleri bu kıza talip oldu, ama Şah Şüncâ-ı Kirmâni kızını hiçbirine vermedi. Üç gün mühlet istedi. Üç gün içinde mescidleri dolaştı. Nerede abidler, camide tâdil-i erkânla namaz kılanlar, Hak'tan korkanlar,
Sayfa 14 - Dünya sevgisi olmayan Saliha kadın...Kitabı okudu
Reklam
Ey dil ey dil niye bu rütbede pür gâmsın sen Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen
Şeyh Galip
Şeyh Galip
RAB'be övgüler sun, ey gönlüm! Ya RAB Tanrım, ne ulusun! Görkem ve yücelik kuşanmışsın, Bir kaftana bürünür gibi ışığa bürünmüşsün. Gökleri bir çadır gibi geren, Evini yukarıdaki sular üzerine kuran, Bulutları kendine savaş arabası yapan, Rüzgarın kanatları üzerinde gezen, Rüzgarları kendine haberci, Yıldırımları hizmetkâr eden
Okumadan Geçme...
Sur sehrinde bir gençle bir ihtiyar daima murâkabe içindeymişler. Sûr şehrine vardım. İki kişinin yüzlerini Kıble’ye çevirip oturduklarını gördüm. Üç kere selâm verdim. Selâmıma hiç karşılık vermediler. Ben: Selâmım Allah içindir. Bana cevap verin! dedim. Genç olan kişi başını çevirdi: Ey Hafifin oğlu! Dünya azdır, müddeti kısadır. Bu azlık ve kısalıktan da çok azı kaldı. Bu çok azdan da çok nasib al. Ey ibn-i Hafif, bu dünyada o kadar rahat mısın ki, bizim selâmımızla uğraşıyorsun? Dedi.
Sen İstanbul Olsaydın Keşke
Ey Derûn yurdunda büyüyen ırmak Bileyim, nasıldır güneşe varmak Erimek devlerin dert ocağında Ve yeniden doğmak ölüm çağında Gitmek zamanıdır öteye doğru Çağrı bekliyorum, sade bir çağrı Bir işaret, bir tebessüm, bir melek Ne sen kaldın efkârımda, ne felek Dünya bize zindan, dünya bize dar İstanbul olsaydın, ben de bir seyyah Elele yürürdük sonsuza kadar Nurullah Genç
Asil ruhlu bu genç insan ruhunu sakinleştirsin ve sevgi doldursun diye "Hoşgörü Tanrıçası" tarafından gönderilmişti. Ama nerede! O, üstünde yaşamakta olan tuhaf sakinlerinden bir gülücük bile beklemeden, bu soğuk dünyaya seve seve elveda diyordu. Son nefesini veriyordu ve yanında, tek yoldaşı gaz lambası ve üzerine yüreğinde hissettiklerini işlediği birkaç parşömen kâğıdından başka kimseler yoktu. Gittikçe azalmakta olan gücünü son bir gayretle toparlayarak, ellerini göğe doğru kaldırdı; tavanı delip geçecek ve kapkara bulutların ardındaki yıldızları görebilecekmiş gibi gözlerini hareket ettirdi. Sonra; "Ey benim güzel Ölüm Meleğim! Gel artık; ruhum seni özlüyor. Yanıma sokul ve yaşamın zincirlerini aç çünkü onları ayaklarımda sürümekten bıktım. Ey benim güzel Ölüm Meleğim! Gel artık ve onlara meleklerin dilini anlatmaya çalıştığım için bana yadsıyarak bakan komşularımdan uzaklara götür beni. Acele et ey barışçıl Ölüm Meleği! Ve onlar gibi zavallı olmadığım için beni bu izbeliğin bir köşesine terk etmiş olan kalabalıktan uzaklara taşı. Gel ey barışçıl Ölüm Meleği! Ve beni beyaz kanatlarına sar çünkü dostlarım bana ihtiyaç duymuyorlar. Ey Ölüm Meleğim! Kucakla beni, sevgi ve merhamet dolu; hiç bir zaman bir ana öpücüğünü tatmamış bir kız kardeş yanağına değmemiş, bir sevgilinin parmak uçlarını öpmemiş olan şu dudaklarıma dudakların değsin, bırak... Gel al beni, ey sevgili Ölüm Meleğim" diye yalvardı. Halil CİBRAN - Bir Ozanın Ölümü Onun Yaşamıdır. Sf. 14
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.