Ruh emici vazifeyi deruhte eden zî-akıl çep telefonlarına müptelâ olan beşeriyet, nice bir hâle inkılâb eyledi… Ne hazîn bir manzaradır ki, kalbler bu demir ve cam kafeslerin esareti altında, gözler ise mefluç bir hâlde, fanî suretlerin peşinde sergerdan olmuştur.
Lâkin unutulmamalıdır ki, bu menfur mecrâ, sürüklendiğiniz menzilin nihayetinde sizden hem dünyada, hem de ukbâda sual edecektir.
Cenâb-ı Hakk, Asr Sûresi’nde zamâna yemin etmişdir; düşün ki kim, niçin ve ne uğruna yemin eyler? İnsanoğlu için yemin, sözü en sağlam bağ ile mühürlemektir; bunu hatırdan çıkarmayasın.
Zira her adımınızda ya hikmet ile kaim olursunuz yahut gafletle helâke sürüklenirsiniz. Eğer nefsinizin ve aklınızın bu demirden zincirlere vurulmasına rızâ gösterirseniz, cemiyetiniz, etrafınız ve dahi insanlık, ruhsuz bir cesede inkılâb eder. Her biri bir diğerinden kopmuş, soğuk ve kimsesiz bir sûret hâline gelir.
Ruhlar, zamanla eriyip boşalan, nûrundan mahrum birer elmasken kara bir kömüre inkılâb eyler. Zî-akıl bu cihazlar, hem âkıbetinizin feryâdına hem de ukbânızın vebâline sebep olur.
Gel ey insan kamil, gel ey ruh! Bu fitneyi hayra tebdîl eyle. Lâkin unutma ki, haddini aşanlar bilsinler: Hesâbın acısı pek çetindir ve vakti geldiğinde ne dünya ne de ukbâ sırra kadem basar.