hazret-i ömer olsa ağzımı yüzümü dağıtırdı
iftar sonrası çay ve sigaralardan
hazret-i ali kale bile almazdı şu bitirme tezini
bir evsizle çorba içecek kadar cesur olmadığım duyulsa
ensar kız vermezdi
medineli çocuklar
tebessümler fırlatırdı nefsim kanayana dek
tenimi ilk gazvede bırakıp kurtulmak belki
bakışlarıma mescidin kumları bile fazla
bir
“Davran ey Türk oğlu!.. Davran artık... Elde ne harcanacak Rumeli, ne Macar ülkeleri, ne Suriye Irak, ne Filistin ve Mısır, ne Trablus, ne Tunus ve Cezayir, ne de Kırım ve Kafkas kaldı. Elde kalan vatan parçasıdır!.. Son vatan parçası...”
Dönemin ünlü İngiliz gazetecisi Asmet Bartlet'ten:
Çanakkale Savaşı devler ülkesinde, devler savaşıdır. Savunulan Vatanın Öz topraklarıdır. Ve bu toprakları ülkenin Öz çocukları olan Devler savunmuştur.
Sağ kanatta Uluç Ali Paşa'nın Malta Amiralinin elli dört kadırgasını darmadağınık etmesi ve yüzlerce şövalyeyi öldürmesi : Osmanlı sancağının Haçlı Amiral gemisinde görülmesiyle morallerini sıfıra indirip, zafer umudunun kaybedilmesine yetti. Yanan doksan iki Türk kadırgası bütün gece Arnavutluk sahillerini aydınlattı. Yüzlerce top ve binlerce Türk gemicisini taşıyan yüz kırk kadırga ertesi gün müttefikler tarafından paylaşıldı. İnebahtı'run dalgaları birkaç saat içinde 30.000 Müslüman Türk'ü ve 10.000 Hıristiyanı yuttu.
Dinler ve ırklar bir savaşla yok olmazlar. İnebahtı müttefiklere moral, ganimet ve on iki bin tutsağın dışında başka bir sonuç sağlamadı. Yine de Roma, Napoli ve Venedik kiliselerinde Haçlı seferlerini sonsuzlaştırmak İçin ayinler yapıldı Ve Kıbrıs Adası Türklere, bir yıldan daha kısa sayıla- bilecek bir zamanda: kayıplar, tutsaklar ve yaralılar hariç. seksen bin şehide mal oldu; binlerce ocağı söndürdü.
Dürüst olmalıyım ey Türk şiiri
Ne ben sarıldım sana ne sen sevdin beni
Hükmetmek için senin gemsiz atına
Rüzgârla anılmış olmalıyım
Yoksa bilinir senin sözlüğündeki adım
Ortaşark'ta bir topluluk ve ondan olan kimse
Şimdi bırakıyorum yakanı, çünkü seni yendim
Arıttım benimmiş gibi bütün sözcüklerini
Buymuş demek bana yaşattığın cehennem
Buymuş demek benden sakındığın özgürlük
Ama sevdim seni çünkü köleler severler
Bir beyaz yüzde bir gölge dururken
Elleri olsun isterler uzun çarşılarda marifetli
Burda ayrılıyor yolumuz Türkçeciğim
Süzülmek için göge salınan kanatlarla
Bir sağa bir sola kolan vururken serseri
Bir asinin gölgesiymişim biliyorsun
Yakışmam artık kendi üstüme bile
...
Pantürkizm, Balkanlardan Asya steplerine kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin birliğini yani "Büyük Türk Birliği" ilkesini savunan, temsilcisi olmaktan onur duyduğum izmdir. Pantürkizm, İslam sosu başta olmak üzere bütün izmlerden arındırılmış saf Türklüğü tanımlar. Gurur duyduğumuz Teşkilatı Mahsusa'nın da kuruluş
“Ey gaflet uykusundakiler! Ey sefalete alışmışlar! Ey esarete bağlanmaya tapanlar! Ey alçalmayı seven korkaklar! Ey her alçaklığı işleyenler! Gözlerinizi mahşerin sabahında mı açacaksınız? Boynunuzdaki esaret zincirini cehennemin sahibine teslim etmek için mi saklarsınız? Bir dakika sonra bekasına emin olamadığınız hayatınız için mi ilelebet âlemin nefret dillerinde namınızı bırakacak kadar korkaksınız? Çektiğiniz hakaret yüküne kıyamet terazisinde ağırlığınızı göstermek için mi tahammül edersiniz?”
Yarın öbür gün, Arap çeteleri ile sarılacaksınız, Peygamber'in torunları, Ravza'nın yeşil kubbesine kurşun atacaklar. İstanbul elden gidiyormuş gibi telaşlanarak, size Anadolu'nun bağrından Türk yavruları göndereceğiz.
Siz, Peygamber torunlarının ateş ve açlık çemberi içinde, bir hurma kurusu bulamayıp deriniz iskeletinize yapışmış ölürken, Anadolu çocukları iskorpitten çürüyüp düşen ağızlarının yaraları içinde kavrulmuş çekirge çiğnemeye çalışarak, yürekten Fatma'nın, Ebu Bekir'in, Ömer'in ve Muhammed'in sandukalarını savunacaklar.
Ta Şam'a kadar üç gün üç gece süren demiryolunun iki tarafını Anadolu Türkleriyle kuşatacağız. Arap kesesine Anadolu altını ve Arap kursağına Anadolu'nun rızkını akıtacağız.
Şaka değil, İslam emperyalizmi yapıyoruz. Arap cenbiyele- riyle bağırsakları deşilerek, etleri çöl güneşinden kavrulmuş olanlar! Sizler, ey Sarıkamış'ın buzdağı üstünde donmuş olanların kardeşleri, siz hep, pomatlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin kurbanları değil misiniz?
Sevgili Buhara yavrusu, o hayal dahi, senin yurdunda, babandan on yıl sonra, seni buraya sürüyen kara fikirler uğruna, Rus kurşunları altında parçalanıp ölecekti.
"Ey iğnem dik !
Askere giyecek yetişir, sınırdaki askere hizmet aziz bir iştir.
Ey iğnem dik !
Elinde teyellenen bu gömlek bir kahraman gencin vucudunu
TÜRK'ün vucudunu örtecek..."
Yarın, öbür gün, Arap çeteleriyle sarılacaksınız, peygamberin torunları, Ravza'nın yeşil kubbesine kurşun atacaklar. İstanbul elden gidiyormuş gibi telaşlanarak, size Anadolu'nun bağrından Türk yavruları göndereceğiz.
Siz, peygamber torunlarının Ateş ve açlık çemberi içinde, bir hurma kurusu bulamayıp deriniz iskeletinize yapışmış ölürken, Anadolu çocukları iskorpitten çürüyüp düşen ağızlarının yaraları içinde kavrulmuş çekirge çiğnemeye çalışarak, Fatma'nın, Ebubekir'in, Ömer'in ve Muhammed'in sandukalarını savunacaklar.
Ta, Şama kadar 3 gün 3 gece süren demiryolunun iki tarafını Anadolu Türkleriyle kuşatacağız. Arap kesesine Anadolu altını ve Arap kursağına Anadolu'nun rızkını akıtacağız.
Şaka değil, İslam emperyalizmi yapıyoruz. Arap cembiyeleriyle (hançer) bağırsakları deşilerek, etleri çöl güneşinden kavrulmuş olanlar! Sizler, ey sarıkamış'ın buzdağı üstünde donmuş olanların kardeşleri, siz hep, pomadlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin kurbanları değil misiniz?
Sevgi Soysal-Tante Rosa
"İnsanları sevmemeye başladı mı insan, insan gibi yaşamayı da sevmemeye başlıyor, insan gibi çalışmayı, kazanmayı, yemeyi, içmeyi, sevişmeyi, ölmeyi."
Genç yaşında meme kanserinden ölen yazar Sevgi Soysal’ın bir kadının hüzünlü yaşantısından bahseden öykülerinden oluşan bir kitap Tante Rosa..
Okurken masal tadı verse de kitaptaki kadının,kadınlarımızın gerçekliği muazzam. Kadının hayata tutunamayaşının,vazgeçişlerinin ve yeniden başlangıçlarının, başına buyruk, geleneklere ters duruşunun sonucundaki başarısızlıklarının fakat tüm bunlara rağmen yaşama sevincini hiç kaybetmeyişinin kitabı..
Katolik bir kadının Türk prototipinin vücut bulmuş halini okudum..
Tante Rosa’nın en belirgin özelliği bırakmasıdır, bırakabilmesidir. Sevgi Soysal bir röportajında, tante rosa’nın bu özelliğiyle anlatmak istediğinin: “bırakmanın, bırakılanlar ne denli bırakılası olsalar da bırakanı sevindiremeyeceğini, yüceltemeyeceğini bilmek” olduğunu söylemiştir.
Bizi biz yapan her şeyi bırakmayışımıza ey kadınlar!
#bitavsiyemvar
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk