Ayaklar altında ezilen bu toprağın sesi kuş yüreğini ürpertir. İnanın ne korku var ben de ne vahşet. Uyanık ölülerden daha diri bir gerçek; her insan bir gün ölür. Kalanlarsa iki kez. Sayfaları yıpranmış mushaf elimde ve zikri dilimdeydi. Coşkun bir his vardı içimde. Hüzün mü başlıyordu? Manevi bir güç itiyordu nefeslerimi. Kalbimi göğüs hizamda tutan, yine beni şu kara toprağın üzerinde tutuyordu. Her şey de bir, bu Birlikte her şey var.
Anladım ama yetmedi çözmeye anlamak. Üzerinde zıpladığın taşın altında ezilen benim elimdi ve ne zaman bir şeyi halledecek gibi olsam yüzüme şaklayan tokat demek oldu hayat
Reklam
Sokrates'in Sorunu §7
— Sokrates'in ironisi, dile gelişi midir ayaklanmanın? Ayaktakımı hıncının? Ezilen biri olarak tasımın bıçak darbelerinde, kendi gaddarlığının tadını mı çıkarıyor? Hayran bıraktığı seçkinlerden intikam mı alıyor? —
Kadının ayağının görünüp görünmemesinin ne gibi günahlara sebep olduğu üzerine tartışmalar yapılan bir toplumda, hele bunun nasıl olacağına erkekler karar veriyorsa, işin nereye vardığı anlaşılabilir. Kadının eve kapatılmasıyla, toplumda sınıflararası uçurumların artmaya başlaması paralel gitti. Bu bir düzenden, başka bir düzene geçişin işaretiydi. Kadının örtünmesi yeni bir ahlak anlayışını, yeni bir cinsel ilişki mantığını, yeni bir dünyayı da beraberinde getirdi. İslamiyet, devlete, giderek imparatorluğa dönüştükçe, kadın da duvarları daha kalın olan perdelerin, evlerin içine kapatıldı. Göçebe toplumundan, askeri demokratik yarı köleci toplumdan, feodal topluma geçiş bir sıçrama. İslamiyet’e geçiş, bu sıçramanın, tarihi anlamda bir ilerlemenin ifadesi. Arap toplumu İslamiyet’le birlikte soyut düşünceye adımını attı, yani felsefi alanda bir sıçrama yaptı. Ama, işte bu ilerleme, ezen ile ezilen arasındaki sınırı keskinleştirdi, ezilen bir cins olan kadını eve hapsetti. Erkeğin baskısı biraz daha arttı. Örtünmenin kadını koruduğu, onun namusunu her şeyin üstünde tuttuğu gibi iddialar, bir ideolojinin kendisini savunması ve bir haksızlığa kılıf arama çabası. Kadının nasıl giyineceğine, nerede oturup nerede kalkacağına kendi karar verecekken, buna erkekler karar veriyorsa, erkekler özgürce giyinirken, kendisi sarıp sarmalanmak zorunda kalıyorsa, bunun neresi beni korumak diye düşünmez mi? Kim köleliği gönüllü olarak kabul eder?
Sayfa 165Kitabı okudu
Hükme­den ve hükmedilen ile ezen ve ezilen, toplumsal ilginin gerçek özgürlüğü kısıtladığı bir güç alışverişinde ortak­laşa yer almakta, buna da sevgi denmektedir. Gerekti­ğinde gösterilen bütün başkaldırılara rağmen, bu sisteme uyumun bedelini kendi özgürlüğümüz ve canlılığımız­dan korkarak öderiz. Çünkü bir toplumun normlarına karşı gelebilmek için bu korkunun bilincinde olmak ge­rekmez. Bir bakıyoruz, farkında olmadan teslim olmu­şuz. Farkında olmadığımız ve bilmediğimiz yerde kendi­mizi güçle özdeşleştirmişiz. Kendi özerklik korkumuz ve onun neden olduğu' yaşama korkusu, hayatımızın farkı­na varamadığımız bir düğüm noktası oluvermiş. Özerk­lik olanaklarımızın parçalanması o denli geniş kapsam­lı ki, bunun farkına bile varamıyoruz
En iyisi hiç dünyaya gelmemekti ya da geleceksen,bir ağaç, bir taş olarak, daha da iyisi gelip geçenlerin topukları altında ezilen, kan dökmeyecek bir kum tanesi olarak gelmekti.
Sayfa 370Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.