Devlet, örgütlenmiş zorbalıktır ve toplumsal gelişmenin belli bir aşamasında kaçınılmaz olarak ortaya çıkar: Uzlaşmaz sınıflara bölünmüş toplum, varlığı belli ölçüde kendi varlığından kaynaklanan bir "iktidar''ı başa getirmeden yapamaz olur. Sınıfsal çelişkilerden doğduğu için devlet her zaman "güçlü" olanındır; ekonomik üstünlüğü ele geçiren, bunun yardımıyla siyasal egemenliği de elde eden sınıfındır ve bu nitelikleriyle devlet, ezilen sınıfın dize getirilmesinin ve sömürülmesinin yeni bir aracıdır.
Ah çocuğum, bu dünyada yeryüzünde bir yer işgal ettiği, yürüdüğü, konuştuğu, ağladığı, sevdiği halde görünmeyen o kadar insan var ki! Ezilen, çiğnenen, lanet ömrünün bir an önce bitmesini isteyen nice insan...
Deyim yerindeyse, acısını körüklemenin verdiği üzüntüden zevk alıyordu… Bu zevk bana da yabancı değildi. Kaderin baskısı altında ezilen daha niceleri uğradıkları haksızlığın üstüne üstüne gitmekten acı bir zevk duyarlar.
Karl Marx'ın meşhur sözüdür; bir yerde şöyle der: "Dini ıstırap bir ve aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesi hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Kitlelerin afyonudur." ilahiyatçı İhsan eliaçık'a göre bu dinin en iyi tanımıdır: "Kalpsiz dünyanın kalbidir din."
Sayfa 63 - Doğu Kitabevi, 2. Baskı, Mayıs 2021Kitabı okuyor
Bismillahirrahmanirrahim....
Bedene bağlı ruh, bedene ne ile bağlı?
Küçücük bir mikroba yenik düştüğüne göre pamuk ipliğiyle mi?
Hayır!..
Dev molozların altından,ezilen arabaların altından sapsağlam çıktığına göre,
kalın halatlarla mı?
Hayır!...
O mutlak kudretli olanın dilemesine,
ol (kün) demesine bağlı...
"İslam köleliği kaldırmak isteseydi, efendilerin malının yarısı kölelerin derdi ve iş çözülürdü. Tabii o zaman ortada kalan köleler değil efendiler olurdu. Çünkü savaşmaktan ve sevişmekten başka bir şey bilmeyen o efendiler kendilerine kalan malı köleler olmadan yönetemezlerdi. Ama İslam bunu yapmadı. Çünkü İslam kölelerin dini değil efendilerin dinidir. Kurallarını ve hukukunu ezilen kölelere göre değil ezen ve sömüren efendilerin isteklerine göre şekillendirmiştir."
İnsan unutabilir bazen her şeyi; geçmişinden başlayarak, çocukluğundan ilerleyerek, hayallerinden tüketerek, bugünlerinden ümidi keserek, geleceğinden soğuyarak. İnsan unutabilir bazen her şeyi; kendini unutmadan öncesinde varlığının değerini, can sızısını, can acısını, tükenişini ve en büyük hakikati. Bazen de unutmak için hatırlamak gerekir.
Tarihe dönüp şöyle bir baktığımızda dünyanın neresinde olursa olsun ezilen hep Müslümanlar olmuş. Bebek, çocuk, Kadın, yaşlı demeden katledilmişler. Ve bitmemiş. Bu zulümler hala devam ediyor Bosna Hersek katliamı , sözde Ermeni soykırımı, Doğu Türkistan, Kudüs hep yerler değişmiş isimler aynı "müslüman"
"Ezilen halklar, eyleme geçmekten kaçınmak için kendilerini 'kader'in eline bırakırlar; kader hem negatif bir selamet hem de olayları yorumlama yöntemidir; günlük kullanımlı bir tarih felsefesi, duygusal temelli determinist bir görüş, yeri geldiğinde kullanılan bir metafiziktir."