.... Gitgide alışıyorum sana…. Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz… Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin… Yanımda olduğun zamanlar; sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor, alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun… Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan… Alışkanlıklar daima korkutur beni… Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın
Öğretmen mantığı
Durmadan çalışıyorsun... Âmirlerin bidayette senden hoşnutluk getiriyorlar... Makine gibi mütemadiyen işlemene hayret ediyorlar... Fakat bir zaman sonra alışıyorlar... Bunu tabiî görmeye başlıyorlar... Nasıl ki akşama kadar havyar kesen öteki arkadaşlarına evvelâ bağırıp çağırmışlar, sonra onların tembelliğine, sersemliğine, menderburluğuna alışmışlar, bunda bir fevkalâdelik görmemeye başlamışlardır... Bir gün kazayla sen de onlar gibi daireye geç geldin, işleri aştın mı gözleri faltaşı gibi açılıyor... Onları görmüyorlar, çünkü onların her günkü vaziyetlerindedir... Seni görüyorlar çünkü sen o gün bir gün evveline nispetle daha fena vaziyettesin. Şu beğendiğimiz, akılsızlığa misal olarak zikrettiğimiz eşeklerin içinde ne filozof kafalılar vardır bilir misin evlât?... Yedikleri sopanın miktarı ne olursa olsun yürüyüşlerini değiştiremezler. Hızlı gitmenin sopadan kurtulmak için çare olmadığını, çünkü sahiplerinin büsbütün hırslarını arttırarak kendilerini atlarla yarıştırmaya sevkedeceğini biliyorlar... Biliyor musun evlât... Âmirlerin senden şikayete başladılar... "Nafile... Günden güne tembelleşiyor" diyorlar... A gafil çocuk ne olur şu işe tersinden başlasaydın, yani evlât bu kadar şevk ile işe sarılmayıp da yavaş yavaş açılsaydın... Âmirlerin de "Mürşit, amma cevherli çocukmuş... Günden güne terakki ediyor!" deseydiler...
Sayfa 73 - İnkılâp KitabeviKitabı okudu
Reklam
Galiba bu dolap, karşımda, hiç beklemedi­ğim bir anda ilk defa böyle açılınca ve bu yan­ yana, baş başa hazırlanmış duran potinlerle iskarpinler, çizmelerle terlikler gözlerime hep bir­den gözükünce o zamana kadar hatırıma gelmeyen ve düşünemediğim bir hakikat gözlerime şiddetle çarpmış oldu. Bu manzara bana duya­bileceğim bir filozofu bulmak ve
Sayfa 57 - Everest YayınlarıKitabı okudu
O güzel bir attı, adı Nilhan'dı Zaferler kazanmış bir asil kandı. Fırlardı ok gibi çıkış yerinden, Öperdi rüz'garlar yelelerinden. Köpürürdü ağzı, akardı teri, Yutardı dev gibi mesafeleri. Zaferden zafere koşarcasına, Giderdi en önde rüzgarcasına... Uzun boynu, iri gözleri vardı, Belki konuşmazdı, fakat anlardı. Kapaklandı yere koşarken bir gün, Soğuk temasını duydu ölümün. Basamadı kırık ayaklarına Bir acı yayıldı bacaklarına. Kalkmadı bir daha çökünce yere, Dopdolu gözlerle baktı göklere. Sonra; tam alnından yedi kurşunu, Bitirdi böylece son koşusunu...
438 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
GÖLGEDEKİ AŞK Bu kitap zümrüt ve gökkuşağı gözlerin birleşmesi... Gölgedeki Yakut'un, Avcı/Av oluşunun habercisi... Bir mal gibi satılan çocukların adalet ve Türk'ün gücüyle korunmasının, Fenrir İnfaz Timi ile Pars Timi gibi nice yürekli kahramanların söylenmemiş hikayesi... Azerbaycan'dan, Türkiye'ye... Santorini'ye
Gölgedeki Aşk
Gölgedeki AşkKerime Şimşek · Memphis Yayınları · 202326 okunma
Bir gece, Yalova'da, Türk Tarih Kurumu'nun sabahın dördüne kadar süren bir toplantısının sonuna doğru, mümkünü elde etmek için mümkün olmayanı isteyen Atatürk'ün, "Türk Tarihinin Ana Hatları" eserini yetiştirmek için verdiği mühleti (süreyi) az gören Kurum Başkanı Yusuf Akçura, sırf bu imkânsızlıktan duyduğu kaygıyı anlatmak kastıyla: - Bu kadar kısa bir zamanda bunu başarmak mümkün değildir. Geceleri geç vakitlere kadar burada münakaşalar yapıyor, gündüzleri de çetin incelemelerle çalışıyoruz, ve bu kadar yorgunluğa dayanamıyoruz, dedi. Birdenbire Atatürk'ün gözlerinde şimşekler çaktı, yüzünü derin bir hüzün bürüdü, ve hiçbir zaman kendini terk etmeyen mehabeti (heybetliği) içinde, fakat âdeta yalvaran bir teessürle (üzüntüyle): -Benim sizlerle geçirdiğim bu saatler benim için bir saadettir. Sizlerle yaptığım bu ilmî konuşmalar benim ruhumun yegâne gıdasıdır. Bunu görmüyor musunuz?… Bunu anlamıyor musunuz? Bunu bana çok mu görüyorsunuz?.. dedi. Gönlünün ıstırabı yüzünden taşıyor, ve gözleri yaşarıyordu. O bu anda ne kadar güzel, ne kadar büyüktü… Ve ne kadar insandı!…
Sayfa 285 - Ebabil YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 511 ile 520 arasındakiler gösteriliyor.