"Basit, uğraşsız, renksiz ya da tek renkli görseller yerine; etrafına karanlığın, kaosun renklerini saçan, özgün ve özgür tasarımları tercih ediyorum, kitapların kapaklarında."
"Aslında bu anlamda özgür kişi seven, üreten, bağımsız bir kişidir; bu anlamda özgürlük, iki olası eylem arasında özel bir seçime değil söz konusu kişinin karakter yapısına göndermede bulunur; ve bu anlamda "kötüyü seçmekte özgür olmayan" kişi tam olarak özgür kişidir."
"Korku, katilidir aklın. Korku mutlak yıkım getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Onun etrafımdan ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiğinde, onun izlediği yolu görmek için iç gözümü kullanacağım. Korkunun geçip gittiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım."
-Dune-
"Sevgi bir başkası tarafından etkilenme anlamında bir 'etki' değildir. Kökeleri insanın sevebilme yetisine uzanan, sevilen insanın gelişip mutlu olması için harcanan çabadır."
"Binlerce ihtimalden birkaçıyız belki de... Peki ya bir rüyada sıfırlansa bu ihtimallerin bini... Geriye kalan birkaçıyla nereye kadar ilerleyebilir ki, midenin içinde çırpınan kişi..."
14-15 hamle sonra ilk engelle karşılaştı. Pütürlü, yumuşak zemin, ani bir kavisle yukarı tırmanıyordu. Gölge oyunlarıyla birlikte burnunun ucunda yükselen gerçekliği, elleriyle yokladı. Hayal gibi görüneni somutlaştırdı. Dizlerinin üzerinden uzanıp tepesini saran bu yapıyı ya da dokuyu takip etti. Mide tezi her yeni bilgiyle daha da güçleniyor, Adam’ın zihnini, düşüncelerini ve gözlerini saran bir çepere dönüşüyordu. Boğulma hissi, Adam hareket etmeyi bıraktığı an yığılıp kalacağı düşüncesini perçinliyordu. Bir umut, hiç durmadan yumuşak duvar boyu emekleyip hareket etti.
Öncelikli sorun havasızlıktı. Bazen çok zayıf, kaşlarını titreştiren bir esinti hissettiği izlenimine kapılıyordu. Bu izlenim Adam’ı dalgınlaştırıyordu “Kurtuluşum, bir umut. Yaşamım bir işkence. Beynim bir fanus. Düşlerim kar tanesi. Hepsi erimiş, hepsi kurumuş. Hepsi dağınık ve hepsi karışık. Neyin yankısı bu kulaklarımı yakan, neyin umudu bu içimde coşan.” Hareket ettikçe beyninde şiir gibi düşünceler, sözler parlıyordu.
Ağırlığın sebebi havasızlık olmalıydı. Dizlerinin üzerinde doğrulmayı denedi. Koku, içi boş ve neredeyse beline yapışmış midesini buruyordu. Köpüren mide asidi boğazını tahriş ediyor, vücudu bir isyan halinde uyanıyor, çevresine tepki veriyordu. Adam “Ağırlık... Geçmeyecek, gitmeyecek gibi... Bir eylem, bir hareket, bir bilgi, bir tecrübe... Düşüncelerim kopuk kopuk. Durduğum yerde çöküyorum içime. Ağırlığı dinlemeyi bırakmalıyım.” tüm bu düşünceleri sayıklar gibi, kendisine sesli söylemişti. Konuşması bittiğinde fark etti bunu. Yer yer tizleşen, 43’lerine dayanmış sönük bir ses. Az önce kulaklarında tıslayan kendi sesiydi bu. Hayatını dolu dolu yaşayamamış, buruk bir tını vardı sesinde. Kaç hayal kırıklığı, kaç çöküş yaşamıştı bu ses. Kaç kez sessiz kalmıştı haksızlığın karşısında. Kaç dost ve sevgiliye kendini yeniden, ve yeniden baştan yorumlayarak anlatmıştı. Ve son olarak da kaç kabuk değiştirmişti bu ses ve onun ifade ettiği düşünceler. Adam “Hiçbirinin cevabını bilmiyorum ama sesim, sanki bir şeyler biliyor.” diye fısıldadı bir oyun perdesi gibi yoğunlaşan ve dalgalanan karanlığın içine.