Risale-i Nur, mevti o aldatıcı, fâni hayata karşı çıkarıp lezzet ve ziynetini zîr ü zeber eder. Ve der ve ispat eder ki: "Mevt, ehl-i dalalet için idam-ı ebedîdir ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine çeviren yalnız Kur'an ve imandır."
Ölümlü dünya uyumadan, uyanmak gerek...
Aklı başında olan insan, ne dünya umrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz . Zira dünya durmuyor, gidiyor . İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulaklarının üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası kefene sarılmış . Vücudun da tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kullarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir.O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet , ancak bu fâni ömürde s'ay ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok . Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!!!
Reklam
ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır.
Sayfa 130
Ben dünya küresi, Türkiye karyesi ve Urfa köyünden, El Aziz Tımarhanesi sakinlerinden; ismi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i bekleyen, başhekimlik üzerinden Hakimler Hakiminin dergahı uluhiyetine son arzuhalimdir. Ben gam deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanıyla
Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû' etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahâzâ, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!
Sayfa 130
Kimimiz kariyer peşinde, kimimiz kız erkek ilişkilerinde, kimimiz de mal mülk adı altında bi mutluluk arayışının içinde kaybolmuş gidiyoruz. Fakat birçok kişi tecrübe etmiştir ki; kendine gaye edindiği tüm bu hedeflere ulaştıktan kısa bir süre sonra insanın içinde bi boşluk oluşur: "E yani bu muydu, bu kadar mıydı?" boşluğu İşte tam o noktada ya tükenmişlik sendromunda bulursunuz kendinizi, hiçbir şey yapasınız gelmez, yaptıklarınız lezzet vermez. Ya da şu gerçeği fark edersiniz: Sonsuz sevme potansiyeli olan bir kalbimiz var ve bu dünyaya ait, fani olma özelliğine sahip olan neyi koyarsak koyalım; o kalbi tatmin etmeyecek.. Kalbimiz sonsuzu arıyor, sonsuz mutluluğu.. bitmeyen lezzetleri.. Kendinizi Allah'a adayıp bir mağaraya çekilin demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Kendinizi Allah'a adayıp, tüm kainatı, hayatınızı, sevdiklerinizi Onun muhabbetiyle sevmek asıl mesele.. İşte o zaman hedefleriniz bu doğrultuda olmaya başlar. Giden gidebilir, biten bitebilir. Size acı vermez artık. Lezzetin kaynağına, size onu verene bağlamışsınızdır çünkü kalbinizi. O halde demek ki bu kalbin sonsuzluk arayışına da bir çare var: Kalbimizi, kalbimizin ve kalbimizin muhabbet bağladığı her şeyin sahibi olan Allah'ın muhabbetine bağlamak. Onu (cc) tanımaya odaklanmak "Allah'ım kalplerimizi, senin muhabbetinle ve bizi sana yaklaştıracak olan şeylerin muhabbetiyle rızıklandır." Amin🤍
Reklam
613 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.