Ben nefsimi tebrie etmiyorum, nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fâni dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için; ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbad etmek, ehl-i aklın kârı değil. Ehl-i aklın ve zîşuurun kârı olmadığından, nefs-i emmarem ister istemez akla tabi olmuştur...
şu fâni dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için, ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil.
Reklam
Bazı eserlerde "Allah'ım bize eşyayı olduğu gibi göster" cümlesi geçmiştir ki bu söz son derece güzel bir sözdür. İnsanların çoğu eşyanın hakikatini göremez. Onlar fani olan şeyleri bakiymiş gibi görürler. Gerçeği bilseler bile eşyanın zeval bulacağını neredeyse tahayyül bile edemezler. Çünkü göz gördüğü şeylerle meşgul olur. Lezzetin fani olup günahın baki kalacağını görmüyor musun? Eğer hırsız elinin kesileceğini idrak edebilse çaldığı şey kendi gözüne çok basit görünürdü. Kim mal toplayıp da ondan hiç infak etmezse o zaman bu kişi malın hakikatini görememiş demektir. Çünkü mal kişinin hedefine ulaşması için sadece bir araçtır. Yoksa malın kendisinden bizzat lezzet alınma amacı olmamalıdır.
Sayfa 203Kitabı okudu
İçine zehir katılmış bir etteki hoş lezzet, beni bu zehri alıp yanılgıya düşmeye sevk edebilir. Buna karşın şurası bir gerçektir ki böyle bir durumda tabiat mazur görülebilir zira beni kendisine yabancı zehre değil, yalnızca içinde muazzam bir lezzet barındıran eti arzulamaya sevk ediyor. Böylece buradan, tabiatımın her şeyi büsbütün ve evrensel şekilde bilmediğinden başka bir sonuç çıkmıyor. Elbette buna şaşırmak yersiz zira insan fani bir mahiyet olarak sadece kısıtlı bir mükemmelliğin bilgisine sahip olabilir.
ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır.
Sayfa 130
Dünyanın âkıbeti ne olursa olsun, lezâizi terk etmek evlâdır.
Çünkü, âkıbetin ya saadettir; saadet ise şu fâni lezâizin terkiyle olur. Veya şekavettir. Ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam, sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?
Mesnevi-i Nuriye
Mesnevi-i Nuriye
Reklam
Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı kulakların üstünde tulü etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maaházá ebedi ömrün önündedir. O ömr-ü bakide göreceğin rahat ve lezzet ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bakiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!
Sayfa 131
Dördüncü Söz~Sözler
Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen şu temsili hikâyeciğe bak, gör: Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, her birisine yirmi dört altın verip iki ay uzaklıkta has ve güzel bir
Namaz öyle ki olmazsa olmazımız olmalı, insanın ruhunu ferahlatan, daralan kalbini genişleten bir nefestir. Böyle bir bilet varken değerini bilip güzel işlerde harcayalım. :)Kitabı okudu
" O sonsuz ömürde göreceğin rahat ve lezzet bu fâni ömürdeki çalışmalarına bağlıdır. "
11.Şua/3.Mesele
"Hayvan gibi olamazsın. Çünkü hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar. Hâlık'ına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister fakat o his dahi gider. O elemden de kurtulur. Demek, en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlahiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan masum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler; senin cüz'î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar, at; hayvan ol, kurtul veya aklını imanla başına al, Kur'an'ı dinle. Yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi safi lezzetleri kazan!" diyerek onu ilzam ettim.
Reklam
geçmiş her bir gün, musibet ise zahmeti gitmiş, rahatı kalmış; elemi gitmiş, zevalindeki lezzet kalmış; sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış. Bundan şekva değil belki mütelezzizane şükretmek lâzım gelir. Onlara küsmek değil, bilakis muhabbet etmek gerektir. Onun o geçmiş fâni ömrü, musibet vasıtasıyla bâki ve mesud bir nevi ömür hükmüne geçer. Onlardaki âlâmı vehim ile düşünüp bir kısım sabrını onlara karşı dağıtmak, divaneliktir. Lemalar
RİSALE-İ NURDAN İSTİFADELERİM
Günah işleyip tevbe ve istiğfar etmeden günahta ısrar etmek ve Allah’ın yolundan sapmak, hayvandan aşağı olmak demektir.Çünkü günah işleyip ısrar eden, Allah’ın yolundan çıkan insan da hayvan gibi yer, içer ve cinsel ihtiyaçlarını giderir. İnsan ile hayvanın arasındaki fark şudur: İnsanda akıl var.Hayvanda akıl yok.Hayvan yemek, içmek ve cinsel ihtiyaçlarında tam lezzet alır.Çünkü aklı yoktur.Ama insan sadece yese, içse ve şehvetini tatmin etse o zaman aklı sürekli onu rahatsız edecektir.Çünkü geçmiş zamanın üzüntüleri ve gelecek zamanın korkuları o insanın aklına yüklenecek.Bu sıkıntıdan kurtulmak için ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçacaktır. O zaman insan hayvan gibi yapsa tam lezzet almadığı gibi sıkıntılı bir hayatın yükünü çekecektir. Ey nefsim! Ya aklını başından çıkar at hayvan ol kurtul veya aklını imanla başına al.Yüz derece hayvandan ziyade bu fani dünyada dahi safi lezzetleri kazan (Risale-i Nur Külliyatından)
Risale-i Nur
Risale-i Nur
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
Hayat kaybetmektir. Kaybetmeye razı olmaktır. İsteklerin bu dünyaya uymuyor. Sen nerede yaşadığını zannediyorsun, dünyanın cennet mi olduğunu sandın yoksa. Burası ne cennet ne de cehennem. Burası dünya, fani dünya. Gelip geçtiğimiz bir yer. Sadece bir durak, bir uğrak yeri. Kaybeden olmak istemiyorsan, cennete gidersin ve artık orada hiç kaybetmezsin. Ama cennete gitmek istiyorsan, önce kaybedeceksin, her şeyini kaybedeceksin, ayrılmayı öğreneceksin, her şeyden ayrılmayı öğreneceksin, razı olacaksın, dünyanın ayrılık temeli üzerine kurulmuş olmasına rıza göstereceksin, teslim olacaksın. Çünkü burası kaybetmek için geldiğimiz bir yer. Kalmak için değil, gitmek için buradayız demek ve onu sarsmak istiyordu. Söyleyecek başka sözleri de vardı: Hayatla yüzleşmelisin artık. Ayrılık acısından kaçma, yüreğine taş bas ve bu acıyı sonuna kadar yaşa. Nereye kadar kaçacaksın bu gerçekten? Her an bir terk ediştir, her an ayrılıştır. Bak kaç yaşına gelmişsin, kaç yılı geride bırakmış, o yıllardan ayrılmışsın. En sonunda öleceğin bir hayat bu. Sonunda her şeyden kopacağımız bir hayatın içindesin. Sahip olduğumuzu sandığımız her şeyi arkamızda bırakıp gidiyoruz. İnsan bu dünyada kaybeder ve yalnızca kaybetmeye razı olanlar kazanır. Burası sadece bir sınav yeri; yapıp ettiklerimizin sonuçlarını alma, meyvesini toplama yeri değil. Katıksız bir lezzet ve hazla geçirilecek bir yer ise hiç değil. Sevince kederin, buluşmaya ayrılığın, doğuma ölümün, aydınlığa karanlığın, hayra şerrin bulaştığı bir dünya.
Sayfa 42
Gençlik
gençlik hiç şübhe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata -istikamet dairesinde- sarfetse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyorlar. Eğer sefahete sarf etse, nasılki bir dakika hiddet yüzünden bir katl, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir. Öyle de gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes'uliyetinden ve kabir azabından ve zevalinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücazatlarından başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübe ile tasdik eder.
Sayfa 22 - Envar neşriyatKitabı okuyor
Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler; senin cüz’î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar, at; hayvan ol, kurtul veya aklını imanla başına al, Kur’an’ı dinle. Yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi safi lezzetleri kazan!
Risale-i Nur-Asâ-yı Mûsa/16
925 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.