Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bozkurtların Ölümü'nde Zaman-Roman ile Tarihî Olayların İlişkisi: Olaylar 621'de başlar, 639'da son bulur. "Romanın Hikâyesi"nde Atsız, tarihe sadık kalacağını belirtmiştir. Gerçekten de romandaki ana olaylar, tarihte geçen olaylarla örtüşmektedir. Bunu göstermek için 621-639 yılları arasındaki Kök Türk tarihini özet
Dalkavuklar Gecesi'nde Şahıs Kadrosu: Dalkavuklar Gecesi'nde olaylar M. Ö. 14. yüzyılda, Hitit başkenti Hattuşaş'ta geçer. Eserin ana kahramanlarından biri, bugünkü tarih literatüründe I. Şuppiluliuma olarak geçen kral Subbiluliyuma'dır. Eserde zaman ve mekân konusunda ayrıntılar yoktur. Romanda kralın zamaro
Reklam
Bilince bir başka saldırı da William James’in 1904 tarihli bilincin varlığını sorgulayan, “Does Consciousness Exist?” adlı makalesinde görülür. James bir odada bir kişi varsa, içerideki nesnelere iki açıdan bakabileceğine dikkat çeker. Örneğin mobilyalar, bunları satın alan ve kullanan kişi açısından veya yine bunları gözlemleyen insanların zihinlerindeki renk, estetik, ekonomik ve geleneksel değerler açısından düşünülebilir. Tüm bunlara psikoloji açısından bakıldığında, bireyin deneyimiyle ilişkisi içerisine yerleştirilecektir. Bir kişi bir nesneye bir değer yükler, diğeri başka bir değer yükler. Fakat aynı nesneler bir odanın fiziksel parçaları olarak da görülebilir. James‘in üzerinde durduğu şey, bu iki durumun sadece farklı dizilerdeki belli içeriklerin yerleştirilmesinde farklılık göstermesidir. Mobilya, duvarlar ve evin kendisi tarihsel bir dizeye ait olabilir; evi, inşa edilme şekli, mobilyaları ise yapılış şekli ile de düşünebiliriz. Biri gelip bu nesneleri kendi deneyimi açısından değerlendirdiğinde nesneler artık bir başka diziye ait olur. Aynı sandalyeden bahsediyordur fakat bu sandalye artık onun için kendi deneyiminden aldığı belli renk ve biçimlerden ibarettir burada birey deneyimi devreye girmiştir. Şimdi kişi iki diziye de kapsayacak bir şekilde bir profil çıkarabilir. dolayısıyla James’e göre bilinç, odanın yalnızca tarihsel bir dizeye değil, aynı zamanda birey deneyimine de yerleştirildiğinin kabulü anlamına gelmektedir. Bilincinin nesnel dünyaya dönmesi gerektiği konusunda James’in ısrarı son dönemde felsefe alanında önem veren kazanmaya başlamıştır.
Mesela "Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) risaletinin ilk yıllarında, vahiy kesintiye uğradığı zaman, yüksek dağlardan atlayarak intihar etmek istedi." rivayeti gibi Hz. Peygamber'e kötü ithamlar içeren metinler bulunması sebebiyle sünnet hakkında şüphe uyandırmak buna dahildir. Şöyle söylüyorlar: "Buhârî bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir ve o sizin nazarınızda en büyük hadis alimidir." Cevap: Bu rivayet, isnadında kopukluk olmasından dolayı senet açısından sahih değildir. Bunu Buhâri'nin kendisi açıklamıştır. Zira rivayetin intihar içermeyen ilk kısmını muttasıl bir şekilde rivayet etmiş, ardından da son kısmını, isnadındaki kopukluğu açıklayarak şahit bölümünde nakletmiştir. Nitekim senedin muttasıl olmadığını gösteren "belağaní" lafzını zikretmiştir. İbni Hacer'in (rahmetullâhi aleyh) Fethu'l-Bârî'de dediği gibi: "Zühri'nin "belağanî" siğasıyla rivayet ettiği hadislerdendir ve muttasıl değildir." Buna ek olarak hadisin bağlamı ve Nebi'nin (sallallahu aleyhi ve sellem) vahye bağlılığıyla ilişkisi, şüphe taraftarlarının söylem tarzıyla farklılık göstermektedir.
_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir.
On yıldır håla ütü yapmayı öğreneceğim. Ütü yapmayı öğrenmeyi bu kadar istediğim halde elimin bir türlü gitmemesinin nedeni niçin ütülü giysi giymenin gerektiğini anlayamamam olabilir. Ütünün saygı ile bir ilişkisi var ki, dayatılmış çağ gelenekçileri veya kentli faşizmi kendi protokollerine böyle bir madde ekliyor. Ütü, ukaladır; ütüsüz ise kibir. Maddenin alt başlıkları, bentleri uzun uzun sıralanıyor mutlaka. Uzatmalı bir ütü kablosu gibi. Prizin yeri buradan görünmüyor. Onarılma ihtimaliyle delirme sınırına dayanmış birilerini tanıyorum. Çok korkuyorlar. İhtimal meselesinde haklılarsa da onarılmanın içeriği ve tanımı hepsinde farklılık gösterdiğinden aralarında anlaşamıyor, sürekli kavga ediyorlar. Birbirlerini ciddi ciddi yaraladıkları da oldu. Kimi geceler sırf bu saçma işlerle uğraştık. Nefretin odak değiştirmesi, tahribatın adaletini kaybetmesi, çoğul şizofreni hep bu onarılma ihtimali üzerinde ortak doğrular bulamamaktan. Ütü, ortak doğru kırışıklarını siliyor işte. Kentli faşizmi çarşaf gibi bir düzenden yana. Uyumsuzluğa tahammülü yok; sanatı da oraya çekme arzusunda: Oda tiyatrosu, kent orkestrası adları hemen terk edilmeli - bienallerden kaçınılmalı. Ama yoksulsan gir içeri - paranı al çık. Ötesine bulaşma. Markete borcunu öde ve paket paket sigaranla, bir sürü içkinle sığınağına dön. Temiz değilsin kuşkusuz ama sana bulaşan kir yüzünden suçlanamazsın. Kir, üretilir çünkü. Kentli faşizmi kir üretimi ile gurur duyar. Metropol festivali. Sisteme yeterince hizmet ettiniz, şimdi biraz eğlenebilirsiniz.
Reklam
Moğollar, çok erken tarihlerden itibaren farklı dinlerin etkisi altında kalan bir milletti. Uzun yıllar Türklerin egemenliği altında yaşayan Moğollar, Türk kültürünü etkileyen pek çok unsurdan en az Türkler kadar etkilenmişlerdi. Bu sebeple Türk kültüründe bulunan çoğu unsur Moğolların kültür dünyasında da görülmektedir. Bu etkilenme alanlarının
"Kendilik" ve "Benlik" Arasındaki Temel Ayrım
"Kendilik" ve "Benlik" Arasındaki Temel Ayrım Vedanta'nın beşer varlığına dair öğretisini layıkıyla kavrayabilmek için, her­ Vşeyden önce, (sadece insanla sınırlanmayıp) bizatihi Varlığın ilkesi olan "kendilik" ve cüz'f (individuel) "benlik" arasındaki ayrımın mümkün olduğu kadar berrak bir şekilde
Platon'un kullandığı hâkimiyet metaforlarının, bu metaforların daha sonraki biçimlerinden farklılık gösteren bir yönü daha vardır. Platon kuramında, håkimiyet ilişkisi, bilen-insanın kendi içinde ortaya çıkan bir durumdur; zihnin beden üzerindeki, ruhun daha üstün bölümlerinin daha aşağı bölümleri üzerindeki haklı tahakkümü, bilen-insan'ın, maddeden daha üstün olduğu düşünülen formlarla gereken mütekabiliyet ilişkisine girmesini sağlar. Bu modele göre bilgi, ezeli-ebedi formlar üzerinde, onları bilinemez ve gayri rasyonel olan maddeden soyutlayarak, felsefi düşünceye dalmaktır. Håkimiyet ve tabi kılma simgeleri, bilginin elde edilmesi sürecinin dile getirilişinde ortaya çıkar. Bilginin kendisi, bilgi nesnesi üzerindeki bir tahakküm olarak değil, bu nesneler üzerinde bir tür esrime halinde düşünme olarak görülür.
Sayfa 29
90 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.