"Uzun bir uyku çektin, ama dinlenemedin. Kavurucu güneşin altına yatırılmış bir çocuktan farkın yok. Yanan yüreğin gölge özlemi çekiyor, ama yine de güneşin yangınında ilerlemeye devam ediyor. Yürümeyi öğrenemedin mi hala?"
Bunun üzerine Rauf, görüşmeyi bitirmek istediğini ima eden bir çabuklukla, "Her şey çok farklı olmak zorunda artık. Geleceğini düşündün mü?" dedi. Said bir sigara yaktı. "Geçmişimi düşünmekten geleceğimi düşünmeye fırsat bulamadım henüz.
Şeyh onu bu dünyayı seksen yıldır seyreden ve kuşkusuz öteki dünyaya da şöyle bir göz atmış gözleriyle inceledi; çekiciliğini ve keskinliğini yitirmemişti gözleri.
Kimse gülümsemiyor, herkes mutsuz görünüyordu. Oysa uğradığı ihanetle yitirdiği dört yıl boyunca yaşadığı acılardan daha fazlasını çekmiş biri olabilir miydi aralarında?
Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.
Bağışla kendini artık onu da
Bırak gitsin.
Bırak gitsin.
O senin ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
Seveceksin.
Sabırla sevgilim sabırla
Acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
Bu şehirde etten geçip kalbe erişene
dek sabırla. Tek, sabırla.
Kaç kişi var bu şehirde
Ruhunu sana kubbe,
etmiş!
Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
İnsan olmuştum ilk o zaman.
Ya da bozmuşlardı beni yenidoğandan.
Kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.