Çok güzel bir hikaye. Gerçekten çok güzel bir hikaye. Kurgulamak için büyük bir hayal dünyası gerekli. İnsan bunları nasıl aklına getirir, dedim ara sıra. Ayrıntılara öyle güzel girmiş ki sanki oradaydı ve ben de orad...
Keşke... Keşke böyle bir inceleme yazıp kestirip atabilseydim. Yapamıyorum.
Böyle şeylerin yazılması yasaklansın. İzin verilmesin, insanların düşündükçe içinin kalktığı şeylerin yazılmasına... ya da yaşanmasına!
İkidir okuduğum kitap gözlerimi yaşartıyor. Okurken kederken midem bulanıyor. O çaresizliği öyle hissediyorum ki "Yeter artık!" deye haykırasım geliyor. Ölen, ateşe atılan, esir edilen, ezilen sanki benim. Sanki benimle savaşıyorlar. Bana sıkıyorlar o kurşunları; bana vuruyorlar o dipçiklerle... Belki de yapılıyordur bana da. İnsansam, bu "bok çukuru" dünyada bana da yapılabilir.
Kitap okumak istemiyorum artık.
Okumasam keşke. Kurtarın beni, imdat!
Cengiz Aytmatov'la çok yakın geliyor bana Cengiz Dağcı. İsim benzerliğinden ziyade çağdaş Türk edebiyatında isimlerinin birlikte anılmasından. Üslup olarak da benzerlik beklemiştim ama yanıldım. Cengiz Dağcı, Aytmatov'dan daha süssüz yazmış. Zaman zaman müthiş tasvirler çarptı gözüme. Anlaştım da harika, olayların bir araya getirilişi, cümle dizilişleri çok güzel. Ama Aytmatov'a benzemiyor. Içerik olarak değil, -üstüne basa basa söylüyorum- üslup olarak.
Çok sarsıldım. Gidiyorum.
Aslında yazarımız Cengiz Dağcı ile karakterimiz Sadık Turan eş değer şeyler yaşamıştır. Cengiz Dağcı da savaşmıştır, sürgün edilmiştir. Ama yazarımıza "yaşadıklarınızı mı yazdınız?" diye sorulduğunda keskin bir hayır cevabı vermiştir. Artık ne kadar gerçek ne kadar kurgu bilemiyoruz..
Bize Tatar diyorlar, Çerkez diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azer diyorlar, Karakalpak, Çeçen, Uygur, Kabardı, Başkırt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk-Tatarız.