hayatta bazen her şey istediğimiz gibi olmayabiliyor. maalesef gerek aile gerek arkadaş bazen ise canından öte sevdiğin insan sana zarar verebiliyor. kimseye boyun eğmemeyi en sevdiğin insanların verdiği zarardan görmek insanın fazlasıyla canını acıtıyor belki kalbini acıtıyor, hissedersin bazen kalbinin gerçekten acıdığını, lakin insanı en çok yıpratan yoran şey ise bana soracak olursanız bence çaresizlik. yani demem şu ki elinden hiç bir şeyin gelmiyor olması, çaba vermek istersin ama sonuç alamazsın ya, buda insanı en çok yoran şey kısacası belirsizlik işte ya. canın yanar camı açar pencereden dışarı bakarsın derin nefes almak istersin ama aldığın nefesi alamazsın aslında anlamazsın hiç bir şey boş gelir batar o nefes insana, çünkü canın acıyor yapamıyorsun sesini çıkaramıyorsun elinden sadece izleme, susmak belki yeri geldiğinde keşke yapmasak ama isyan etmek. hayat insanı yoruyor evet bunu hepimiz biliyoruz. güzel şeyler sanki gün geçtikçe tamamen uzaklaşıyor gibi gelmiyor mu ya size de sanki her şey çok kötü sadece kötü şeyler oluyor gibi değil mi? bazen bana öyle geliyor. bazı insanlara bunu desek anlık duygu ile bunları düşünüyorsun vs diyeceklerine o kadar eminim ki. oysaki hayır insan üzülünce hayattan darbe alınca hayatın gerçekleri ile yüzleşiyor aslında bakılırsa. ve bence asıl o zaman herkes gerçekten içinden geldiği gibi konuşuyor içinden geldiği gibi davranıyor. ya ne kadar yazsam ne kadar anlatsam da asla içimdeki bu acı kırılan bu kalbim yanan canımın acısını asla unutmayacağım ve kelimeler yetersiz kalacak..... hayata devam etmeli miyiz, hayat yaşamaya değer mi????
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ? “Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
Reklam
Esenlikler ve merhabalar! İki tane yazdığım anlayış flood'unu neden yazdığıım açıklamak istiyorum. Bu iki flood öncelikle derleme ve not çıkarma çabasıydı. Yıllardır hafızamı öğrenmek için etkin bir biçimde kullanmak ve kendi psikolojimi, aklımı vs. incelemek için kullandım. Bunlar yetersiz kaldı. Yetersizlik ile birlikte değersiz olduğumu düşünmemek için bunları yazdım. Belki fazlasıyla kesin ifadeler kullandım ama bunları insanların aklımdan geçenleri bilip bunlar üzerine eleştiri yapmaya da bunları kabul edip uygulamaya çalışmayı tercih etmek isteyebilirler diye yaptım. Doğru-Yanlış, Gerçek-Yalan bana sosyal hayatı anlamlandırmaya yetmeyecek ikili kategoriler. Bu yazdıklarımın göz önünde bulundurulmasını istiyorum.
ben hep ufak tefek bir kız çoçuğu oluverdim, bu yüzden de çıkamazdım uzun boylu ağaçlara. Erik ağacım bile doğrusal bir ağaç değildi. Bir uçurumunda kenarında yatay şekilde yer alırdı. Ona resmen tırmanmıyor, yürüyerek en tepesine çıkıyor, yatarak kırmızı erikleri keyifle yiyordum. Bu baya komikti ve arkadaşlarımda bu duruma fazlasıyla güler, aslında bir ağaca tırmanma başarısını gerçekleştirmediğimi iddia ederlerdi. Bu yüzden de içten içe kendimi yetersiz olarak tanımlamaya başlamıştım. Ta ki eriklerden gözümü ayırıp aşağıya büyük karanlık uçuruma bakana kadar..
.... Erdem sinyalciliğinden erdem budalalığına “Sinyalleme” (signalling), evrimsel biyolojide karşımıza çıkan bir kavram. Kuşların eş bulma arayışında sergiledikleri davranışlar bu kavramın güzel bir örneği: Erkek kuş, çekici dansıyla seçilme şansını artırmaya çalışarak dişi kuşa “sinyal” gönderiyor. Bir de son yıllarda karşımıza çıkan “erdem
- Fikirleri senin için herkesinkinden daha önemli olan bir arkadaşın yok mu? • Hayır. - Neyse, günü geldiğinde o da olur. Tabii eğer şansın yaver giderse. Az buçuk çekindiği bir arkadaşı olmalı insanın. • Niye? - Çünkü bu, hayatında sana gerçekten meydan okuyan, seni bir şekilde, en çok korktuğun yol hangisi olursa olsun, daha iyi olmaya zorlayan
Reklam
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.